Eliz: Bu uygulamayı ilk indirdiğimde tamamen dalga geçmek amaçlı indirmiştim. Başka bir amacım yoktu. Doğruluk mu cesaret mi oynuyorduk ve benden eşleşme uygulamasından biriyle eşleşip onu işletmemi istemişlerdi. Şu işe bak. Şimdi 2 ay oldu ve hâlâ konuşuyoruz.
(Görüldü.)
Yazıyor…
Görkem: O zaman iyi ki silmemişsin diyorum. Peki yetmedi mi bu kadar beklettiğin. Ne zaman buluşuyoruz?
Eliz: Aslında bilemiyorum…
Görkem: Yine güven problemleri mi? Yapma Eliz. İkimizin de yüzü profilinde görünüyor. Ayrıca aynı şehirde olup bu kadar uyumlu çıkan ama buluşmayan iki salak sadece biz olursak üzülürüm.
Eliz: Bak o da çok ilginç. Arkadaşlarım en büyük uyumun max %68 çıktığını falan söylediler. Seninle %89 uyumlu olduğumuzu görünce uygulamayı kullanmam için onlar ısrar etti. Hatta ilk mesajı attığımda onlar yönlendirdi beni.
Görkem: Ben de diyordum Eliz gibi bir kız nasıl olur da ilk mesajı atar? (Gülücük)
Eliz: Ne demek bu?
Görkem: Yani seni tanıdıkça daha çok düşündürdü bu durum.
Eliz: Anladım.
Eliz: Bana dediler ki millet ruh eşini bu oranla bulamıyor. Sen bulmuşsun, bir de insanlığın şansını sömürüp aynı şehirde bulmuşsun, hâlâ duruyorsun diye kızdılar.
Görkem: Doğru söylemişler. (Gülücük)
Eliz: Gülücük atıp durma, sinirim bozuluyor. Ruh eşi saçmalığına inanmazken burada ne işim var diyorum.
Görkem: Sinirin kendi kendine bozuluyor olmasın? Malum, bana verdiğin sözleri tutmadın.
Eliz: Off (Üzgün emoji) Pembe kusan ve aşk pazarlayan bir uygulamaya tüm tabularımı yıkarak girmişim. Her şey benim için çok ani. İki ay bile!
Görkem: Telefon numaranı verecektin. Ama hâlâ bu uygulamanın mesajlarını kullanıyoruz. İki ay sonra belki buluşuruz dedin ama hâlâ güvenemiyorsun. Sokağa çıkıp bu şehri gezsem seni bulabileceğimi biliyorsun ama ben senden çıkan bir onayı bekliyorum, sana saygı duyuyorum. Beni daha ne kadar bekleteceksin?
Eliz: Bilmiyorum… Aslında utanıyorum.
Görkem: Benden utanamazsın. O kadar samimiyetimiz var. O kadar konuştuk, neler neler konuştuk. Seninle yüz yüze gelmesem bile tanıyorum artık.
Eliz: Aslında böyle bir uygulama kullandığım için kendimden utanıyorum.
Görkem: Ama kullanmasaydın hiç tanışamayacaktık.
Eliz: Evet, uyumlu çıktığımız için de utanıyorum. Resmen dalga geçtiğim uygulamayı kullandım ve işime yaradı.
Görkem: (Gülücük) Bu buluşuyoruz demek mi oluyor?
Eliz: Nasıl böyle bir uygulamadan tanıştığın birine güvenirsin Eliz diye kendime kızıyorum.
Görkem: Yüzyüze görüşelim biraz da öyle kız.
Eliz: Dalga geçme.
Görkem: Bak anlatacaklarını sonsuza dek dinleyebilirim. Ama yüzüme bakarak anlat.
Eliz: Tamam.
Görkem: Cidden mi?
Eliz: Evet, tamam.
Görkem: Oh be… Bir an hiç olmayacak sandım.
Eliz: Her şeye hazırlıklı ol. Özellikle de cevap veremeyeceğin sorularıma.
Görkem: Bu bir meydan okuma mı Eliz hanım? Kabul ediyorum. Nerede buluşuyoruz?
Eliz yazıyor…
***
-Ertesi Gün-
Eliz, pembe ve beyaz renklerinde yazlık bir elbise giymişti. Kiraz çiçeği desenleri hem asil hem sevimliydi. Bakır rengi saçlarını iki yandan bağlayınca küçük bir kız çocuğu gibi olmuştu. Kendine bakıp güldü. Hayır, bu çok çocuksu! Saçlarını söküp dağıttı.
Kırmızı ruj sürerken eli havada kalakaldı. Hayır, bu da fazla iddialı! Rujunu silip onun yerine hafif bir parlatıcı sürdü. Dudaklarını renksiz bırakırken gözlerinde oyalandı. Kocaman kahverengi badem gözleri vardı, onları daha çekik gösterecek bir makyaj yapmıştı. Çillerini saklamak yerine belli etmeyi tercih etti. Hem sevimli hem de kadınsıydı, ikisi de aşırıya kaçmamış ve dengede kalmıştı. İşte şimdi oldu diyerek sandaletlerini giydi. Sandaletlerin bacağa dolanan uzun ipleri vardı. Hasır çantasını yanına aldığında sıcak bir yaz akşamı randevusuna hazırdı.
Sözleştikleri mekana geldiğinde orayı incelemek için vakti olmuştu. Baya büyük bir yerdi. Oldukça sevimli bu mekan biraz otantik kafeleri anımsatıyordu. İçeride ve nehir kıyısı balkonunda balık restoranı vardı. Oradan çıkıp yeşil bahçeye doğru ilerlediğinde mekanın renkli açık hava kafeteryasını geziyordun. Ağaçlarda gece çok güzel görünen renkli ampullerden asılıyordu. Etrafta uçuşan gökkuşağı kurdeleler... Başını kaldırıp yukarı baktığında restoranın seyir terasını gördü. Bir kadırga geminin burnu gibi tasarlanmıştı. Öyle ki parmaklıkları ve ahşap tasarımı bile bunu anımsatıyordu. O yüksek yerde pervaza tutunmuş, aşağıyı izleyen bir erkek gölgesi görünüyordu. Işık onun arkasından geldiği için Eliz o kişinin yüzünü göremiyordu. Işıktan kamaşıp gözünü kapatmak için elini uzattı Eliz. Bunu gören gölge de ona elini salladı. Görkem olmalıydı.
Eliz yavaşça merdivenlerden çıkıp seyir terasına gitti. Orada mütevazi bir masa onlara özel rezerve edilmişti. Garson tam Eliz geldiğinde rezervasyon kağıdını kaldırıyordu.
Eliz, ışıkların körlük etkisinden kurtulup kendisi için çekilen sandalyeye oturduğunda şaşkındı. Özellikle de Görkem'e öyle dikkatli bakmak ve ayıp etmemek konusunda baya şaşkındı…
Görkem'de çok dikkat çeken bir şey yoktu aslında. O da yaz modasına uymuş, kumaş bir pantolon ve yazlık bol bir gömlek giymişti. Zaten Eliz'in asıl dikkatini çeken şey de giydikleri değil, yüzüydü.
"Sen…"
Görkem'in ona karşılık gülümsemesi çok içtendi. Aynı zamanda diş macunu reklamlarındaki kadar parlak bir gülüşü vardı. Bu çocuk… Parlak bir çocuktu.
"Evet, ben?"
Eliz dayanamayıp su içti. Heyecandan onu da içemedi. Öksürdü. Görkem ona yardım etti ama gülüyordu. Bir şey hep aynıydı… Bu çocuk mesajlarda da her şeye gülüyordu gerçekte de.
"Sen, resimdeki gibi değilsin."dedi Eliz sonunda.
"Resim?"
"A- yani uygulamadaki fotoğrafına benzemiyorsun."
"Biraz bile mi?"diye güldüğünde Eliz çok ciddiydi.
"Dalga geçme."
"Abimle o kadar farklı olamayız ya. Biraz andırmamız lazım."
"Sen… Nasıl? Ne?"
"Merak etme… Hayır. Sadece fotoğraf kardeşime aitti. İsim ve bilgiler tamamen ben. Kalan her şey gerçekti. Eliz…"
Son anda müdahale edip çıkacak tartışmayı söndürmüştü Görkem.
"Peki çok mantıklı bir şey soracağım."dedi Eliz elini masaya vururken. "Madem bu kadar yakışıklıydın, neden başkasının fotoğrafını koydun?"
Görkem kahkaha attı. "İlk iltifatımı aldım böylece."dediğinde Eliz ona masanın altından tekme atmıştı. Bu hareketi neredeyse masadaki suyu deviriyordu ama son anda Görkem kurtarmıştı.
"Şöyle ki evet yakışıklıydım ama ben de senin gibi bu uygulamaya pek güvenmiyordum. Tipime bakan sapıklar gelir falan diye düşünerek abimi koydum."
"Abini yakarken hiç acımadın mı?"
"İsmimi aratan kimse abime ulaşamazdı. Ayrıca sadece karakter uyumum çıkan birilerine bakacaktım. Neyseki sen çıktın."
"Yani kendini de mi riske attın?"
"Aslında ben dünyada benimle %50 uyumlu olacak birini bile beklemiyordum ama sen baya şaşırttın."
Eliz ellerini çenesinin altında yaslayıp dikkatle baktı. Tek kaşını kaldırdı. "Neden sen çok mu eşsizsin?"
"Hayır, anlaşacağım insan bulmakta zorlanıyorum."
"Garip, ben seninle kolay anlaştım aslında."
"Uyumlu olduğumuz için olmalı."
"Bu da çok garip. Bu uygulamanın bize verdiği istatistiklere inanıyoruz."dedi Eliz.
Görkem de onayladı ve ekledi. "...Ve istatistikler en büyük yalanlardır."
Eliz gülerek başını salladı. "Salak mıyız neyiz? Mesela burada ne yapıyoruz şu anda?"
"Salaksak beraber salağız. Burada birlikteyiz ve önemli olan bu." Görkem gülümsedi.
Eliz bu defa suyunu daha sakin yudumlarla içti.
"Buluştuğumuz için gerçekten minnettarım." Görkem gözlerini ayırmadan söylemişti.
Önceden sipariş edilmiş olan balıklar geldiğinde Görkem centilmen bir tavırla özür diledi. "Sana sormadan karar verdiğim için üzgünüm ama kesinlikle şans vermelisin."
Eliz çömlekte alabalık görünce kocaman gülümsedi. Şu an teşekkür bile edebilirdi. Ne diyeceğini bilemedi. "Kararsızlıkta bir dünya markası olan bana mı diyorsun bunu? Balığın en sevdiğim et olduğunu biliyorsun." İştahla balığa giriştiğinde Görkem içten bir kahkaha attı. "Evet, biliyorum."
Eliz bu kadar kararsız olduğu için buluşma kararını çok geç almışlardı.
Soluksuz ve sessiz bir şekilde balığın yarısını yediğinde ve Görkem'in çok daha görgülü, yavaş olduğunu gördüğünde kendine içten içe kızdı.
"Aç değil miydin?"
"İstersen bir tane daha alabiliriz."
"Hayır, bu yüzden değil. Sen çok yavaş yiyorsun da kendimi görgüsüz gibi hissettim."
"Kötü hissettirdiysem üzgünüm."
"Şimdi özür dilediğin için daha üzgün hissediyorum. Ne yapacağız."
"Sanırım yemek işi bu kadardı. Sen üzüntüye fazla takılmadan aktivitemizi değiştirmeliyiz."
Kafeteryaya geçmişlerdi. Yaz akşamı burası gerçekten cıvıl cıvıldı. Nehrin sakin kıyısındaki kuğuları izleyen ve yeşil düz çimlerde örtüsü üzerine yatan aileler, eşler, yıldızları izleyenler… Biraz ilerleyince renkli ampüllerle donatılmış kocaman ağacın altındaki kamelya ve içinde çekirdek çitleyerek dedikodu yapan teyzeler… Yakından geçerken onların hakkında da konuştuklarını duymuşlardı.
"Cık cık cık… Gecenin bu saatinde sevgilisiyle buluşmak hiç olacak şey mi?"diye taklit etti Eliz.
Görkem de güldü.
"Onlar gecenin bu saatinde oturup mutlu insanların dedikodusunu yaparken oluyor ama…"
"Aynen ya!"diye isyan etti Eliz.
"Gel gel hızlı yürüyelim. Teyzelerin kamera açısından çıkmak istiyorum."
Elini tutup koştuğunda Eliz ona yetişmek için daha çok efor sarf etmişti. Onun bir adımı neredeyse Eliz'in iki adımıydı. Işıklandırmalı ağaçları geçtiler, boş kamelyaların olduğu yere geldiler. Görkem onlardan birini seçmeyi düşünürken Eliz çok daha farklı bir yere odaklanmıştı. Görkem'e yaklaştı. Eliz'in ona doğru geldiğini gören Görkem heyecanını sakladı. Eliz onu es geçip arkasında bir yere gitti. Görkem de arkasını döndüğünde çocuk parkı gördü. Güldü. "Ciddi misin?"
"Asıl sen ciddi misin? Bu saatte, bunca çocuk sesi varken bu park nasıl boş olur? Şanslı mıyız biz ya?"
"Eliz, çocuk parkında mı-"
"Evet senin için bir sakıncası mı var?"
Görkem bu soru karşısında yutkundu.
"Hayır, parklara bayılırım."
Görkem'in geri vitesini gören Eliz kahkaha attı. "Kandırdım! Ama çok komiktin. Yüzünü görmen lazımdı. Ya bu kadar mı uyumlu olmaya taktın. Sevmiyor olabilirsin, olabilir yani… Her dediğimi onaylaman gerekmiyor. Ama yine de tatlı bir andı."
Görkem sessiz ve utangaç kalmayı seçti. "Dalga geçme ya."diye homurdansa da Eliz gülmeye devam etti. Aslında kızın gülüşünü görmeyi sevmişti. O yüzden gülmesini engellemek istemedi. Eliz'in gülüşü, onun utancından daha değerliydi.
Eliz salıncağa oturup kendini sallamaya çalıştığında Görkem biraz geç kendine gelmişti. "Sen gerçekten de ciddisin."
"Evet… ya bu siyah plastik oturaktı salıncaklar her yerde yok. Hep korumalıklı çocuk salıncağı var her yerde. Onlara sadece çocuklar sığabiliyor. Biz ruhu çocuk olanlar nerede sallanacak? Buldum, kaçıramam fırsatı!"
"Tamam çocuk ruhlu kadın! O zaman seni gökyüzüne kadar sallayacağım."
"Ne-"
Her ittirişinde daha da hızlanınca neşe dolu kahkahası geceyi şenlendirdi. "Daha hızlı!"
Bir süre böyle devam ettikten sonra aşağı doğru inerken eteğinin uçuşmasından rahatsız oldu. "Daha da hızlanırsam direkten ters döneceğim. Duralım."
Görkem sallamayı bıraktı ama salıncağın kendi kendine yavaşlaması da biraz sürecek gibiydi. Eliz eliyle eteğini örtmeye çalışırken dengesini kaybetti. Neredeyse salıncaktan düşecekti. Görkem onu yakaladığında ileri doğru gitmekteydi. Yakaladığı için aniden geri çekilmiş oldu. Bu ikisi için de zordu. Ayakları yere değdiğinde sarılmış olmaları gerçeğiyle yüzleştiler. Sırtı onun göğsünendenk geliyordu. Görkem belinden yakalamıştı onu. Korkudan büzülüp kalmıştı. Dengesini sağladıktan sonra kıpırdandı.
"Belki de salıncaklardaki o güvenlik kemerinin böyle çok anlamlı bir önemi vardır Eliz."diye takıldı.
"Çok komik."diye dalga geçti Eliz.
"Ben o kemerli salıncaklara sığmıyorum ki."
"Ah evet. Bir an seni çocuk sandım. Ruhunun çocuk olduğunu unutmuşum."
"Bak hâlâ dalga geçiyor!"
"Tamam sustum."
Eliz yerdeki çantasını koluna takıp ona döndü. Görkem'in yüzüne baktığında gülüşü yavaşladı, ciddileşti. "Profiline başkasının fotoğrafını koysan bile bana yabancı gelmiyorsun."
Görkem de ciddileşti. "Başkasının fotoğrafını kullandığım hâlde bana bir şans verdiğin için teşekkür ederim. Belki de birbirine şans veren yalnızca biz değildik. Önceki hayatımızda ruhlarımız da tanışıyordur."
Eliz kaşlarını çattı. "Ne? Bana ruh ikizi romantizmi yapmayacaksın değil mi?"
"Ciddiyim. Ben spiritüel şeyleri severim. Belki oradan tanıdık geliyorsundur."
"Spiritüel şeyleri ben de severim ama senden bunu beklemezdim."
"Neden? Hödük gibi mi görünüyorum?"
"Öyle bir şey söylemedim."
"Ama öyle olduğumu inkar da etmedin."
"Şansını fazla zorlama istersen."
"Neden? Yoksa hödük olduğumu mu söylersin."
Eliz dayanamayıp güldü.
Görkem zafer yumruğu ile ufak çaplı sevinç şovu yaşadı. "İşte bu! Seni güldürmek için çabaladığım en uzun süre 20 saniye."
"Ne? Manyak. Bunu mu hesapladın?"
"Aslında hayır."
Eliz anlam veremedi.
"Ama bunu hesaplamış olmam ihtimali seni heyecanlandırdı."
Eliz o sırada gülüyor olduğu için kendine kızdı. "Anlamsız zaferler uydurup onları kazanıyorsun. İyi misin sen?"
"İçinde sen varsan anlamsız değildir."
"Tamam delikanlı! Şimdi söyle bakalım bunca iltifatı ve gösterişi neye borçluyum? Neden beni etkilemek için bu kadar acele ediyorsun?"
Görkem'in gülüşü soldu. Eliz gibi hanım hanımcık kızın içinden bir anda mahalle delikanlısı sorgulayan ağabey çıkmıştı.
"Gerçeği itiraf edeyim mi?"
"Mümkünse."
"Benimle bir daha buluşmak istemeni arzuladım. Mükemmel geçsin diye uğraşıyorum."
"Ama neden?"
"Uyumluyuz."
"Ama randevudan sen de memnun kalmayabilirdin. Neden kendini riske attın?"
"Ben memnun kalacağıma emindim. Sadece seni ikna etmek kalmıştı. Onun için çabaladım ve…"
"Evet. Evet bir daha buluşabiliriz."
"İşte budur!" Yine aynı ikonik zafer sevincini yaşadı.
"Seni hâlâ çözemedim. Ama çözmek istiyorum. İşte bu yüzden yine görüşeceğiz Görkem."
"Görüşelim."
"Çok tuhaf."dedi Eliz, Görkem'in dudaklarına bakarak.
"Ya da gizemli diye düzeltelim."dedi Görkem de onu taklit ederek.
"Gülüşün bile çok tanıdık. Ama seni nereden tanıdığımı hatırlayamıyorum."
Görkem'in gülüşü soldu. "Belki bir dahaki sefere… Anılarını tazeleriz."
"Anılarımı tazelemek…"dedi Eliz onun gözlerine bakarken. "İçin gereken doğru şeyi yaptığımdan emin değilim."
Görkem tekrar gülümsedi. Bu defa kendinden emin bir ifadesi vardı. "Denemeden bilemeyiz." Kıza yaklaştı.
Onu belinden tutup kendine çekti. Eliz heyecanla gözlerini kapatıp soluğunu kaybettiğinde "Hey!" sesi ile bölündüler.
Aralarına giren mesafe ile Eliz derin bir nefes almıştı. Kendine inanamadı. Yabancı bir ses aralarına girmeseydi gerçekten yüzünü bugün gördüğü birini mi öpecekti? Eliz ne zaman bu kadar vurdumduymaz birine dönüşmüştü gerçekten?
"Görkem! Sen değil misin kanka?"
Görkem kaşlarını çatarak gelen kişiye baktı. Onlar bahçenin karanlık kısmındaydı ve gelen kişinin arkasında kalan ışık biraz körleştiriyordu. Yabancı onlara yaklaşana dek yüzünü göremediler.
Sonunda orta yaşlarında bir adam geldi yanlarına. Görkem'in omzuna elini attı. "Beni tanımadın mı oğlum? Gücendim bak."
Görkem anlam veremedi. "Hayır, çıkaramadım."
Yabancı adam göz devirdi ve telefonunu çıkardı. "Bak beraber çekildiğimiz fotoğraflar var…" diye konuşurken Eliz ile aralarından geçip Görkem'in diğer tarafına gelmişti. Bunu yaptığı için Eliz geri çekilmek zorunda kalmış ve sonra yabancı adamdan uzaklaşmıştı. Hâliyle Görkem'den de uzaklaştı. Görkem bu saçma durumun içinden kurtulmak ister gibiydi, Eliz'e üzgünce baktı.
Adam telefonu Görkem'in yüzüne doğru yaklaştırıp "Bak."derken aniden Görkem'in çenesinin altından vurdu. Başı yukarı doğru irkilen Görkem'i bir çırpıda etkisiz hâle getirirken kollarını arkasında topladı. Bacağına vurup onu yere düşürdü ve yabancı adam son olarak onun ellerini arkadan kelepçeledi.
Eliz çığlık atıp elleriyle ağzını kapatmıştı. Bu sırada birkaç adam daha gelip Görkem'in koluna girdiler. Eliz, yanından gelen telsiz sesiyle şaşkınca yanındaki sivil polise baktı.
"Şüpheliyi yakaladık amirim."
Eliz, omzunun üstünde yabancı eller hissedince çığlık attı. "Sakin, sakin ol. Ben polisim."diyen bir kadındı dokunan.
"Sana bir şey yaptı mı?"
Eliz korkuyla başını iki yana sallarken polislerin zaptettiği Görkem'e baktı. Görkem ona biraz sinirli bakıyordu. Sanki içinde kalan bir şeyleri söyleyemediği için çenesini sıkıyordu. Polis onun kafasını zorla başka yöne çevirdi.
"Nasıl tanıştınız?"dedi kadın polis.
"B-ben… eşleşme uygulaması ile."
"Dur tahmin edeyim, şu uygulama öyle değil mi?"
Eliz'in zihni çok bulanıktı. Şokla birlikte sesleri uğultu olarak duyuyordu. Bacaklarında ayakta duracak güç kalmamıştı. Haberi bile yoktu ama zamanında yetişilmeseydi… Olabilecekler korkunçtu. "Evet o."
"Oradaki eşleşme oranını programı basitçe ele geçirerek değiştirebiliyorlar kızım. Sayılara aldanma. İstatistik-"
"...Büyük bir yalandır."diye tamamladı onu Eliz. Aslında Görkem ona kendi ağzıyla söylemişti gerçekleri, olan biteni hissettirmişti. Göz göre göre kandırmıştı.
"Yüzde seksen dokuz." diye mırıldandı kendi kendine.
Polis kadın alayla güldü.
"Komiserim… Yakalanan şahıs her yerde aradığımız yüzde seksen dokuzmuş."
Eliz aniden kafasını kaldırdı. Şaşkınca polise baktı. "Diğerlerine de mi aynı…"
"Evet, %89'un ne kadar gizemli kayıba sebep olduğunu bilemezsin. Neyseki sen bir kayıp vakası olmadın."
Eliz başını iki yana salladı. Kabul etmek istemedi. Bir yanlış anlaşılma olmalıydı. Ama öyle olsa bile kanıtlayabilir miydi? Belki de polislerin kanıtlarına inanmalıydı. İlk kez buluşuyor olsa da içinden gelen güveni sorguladı. Eliz ya salaktı ya da kalbinin bildiği bir gerçek vardı.
Nefes alamadı. Çıkardığı panik seslerinden sonra polisler ona destek olmak için koluna girdi. "Ben… Onu tanıyorum."dedi zorlukla.
"Evet. Herkese kendini yalan yanlış tanıtıyor. Kızlarımız da aşk yalanına inanıp tanıdıklarını sanıyor. Sonuç hüsran. Ucuz yırttığın için şanslısın kızım."
"Hayır… Ben onu… Altı yıldır tanıyorum."
Titreyerek arkasına döndü. Polislerin arabaya bindirdiği Görkem'e baktı. "Hatırladım."
Eliz'in yeni hatırladığı sima, Eliz'i hiç unutamamış takıntılı bir zihin olabilirdi. Şüpheler ve iddialar, randevuya çıktığı çocuğun yakalanacak kadar acemi bir hacker olduğunu söylerken gerçekler Eliz'in ifadesi ile belli olacaktı.
Polisler bir an durdu. Birbirlerine baktılar.
"Yani altı yıldır seni mi gözetliyordu?"
Güvenmekte çok zorlanmıştı ama bu randevunun bu şekilde biteceğini de asla tahmin edemezdi.
Okuduğunuz için teşekkürler!
Ziyaretçilerimize Reklam göstererek Inkspired'ı ücretsiz tutabiliriz. Lütfen Reklam Engelleyici'yi beyaz listeye ekleyerek veya devre dışı bırakarak bize destek olun.
Bunu yaptıktan sonra, Inkspired'ı normal şekilde kullanmaya devam etmek için lütfen web sitesini yeniden yükleyin.