Mahkeme olunan divanda özel sebeplerden dolayı sadece kadı Bayram efendi , Yeniçeri ağası Ramazan , sultan Fatih, katipler ve Akıncı beyi Yuşa vardı.
Ramazan hararetle olayları anlatırken , Yuşa son derece sakindi.
- Kadı hazretleri. Bu adam , cenk meydanında , aman dileyip teslim olmuş 15 esirin 8'ini ve Edirne dolaylarında ise kalanlarını infaz etmiştir. Sultanın buyruğu ile birlikte çıktığımız bu vazifede ise emrimdeki bir çerinin elini kırmış ve 2 çerimi ise bir daha savaşamayacak hale getirmiştir. En vahimi ise Çerilerimin 15'inin şehadetinde kısmende olsa payı vardır. Emrindeki akıncıları çerilerim çarpışırken destek için göndermemiştir. Kendi intikam arzusu ile Vlad'ı öldürmüş sonrasında ise bizi suçlayıp sultandan gelecek olan mükafatdaki kendi payını arttırma derdindedir.
Kadı , Ramazan'ı dinledikten sonra , elindeki evraklara bakıp Yuşa'ya söz hakkı verdi.
- Kadı hazretleri ben son iki yıldır Vlad hakkında bilgiler toplayıp , istihbarat edinmek için köy köy, kasaba kasaba , şehir şehir dolaştım durdum. Nereye gider , kimle görüşür , neler yapar , cenkte iken nereye kaçar , nasıl kaçar , neleri feda eder ve neler onun için önemlidir diye. Vlad'ı bir köyde yanında adamları ile sıkıştırdık ve köyü ablukaya alırsak tebaa zarar görecek diye kaçış güzargahı olarak belirlediğimiz noktaya 15 çeri ve 15 akıncı yerleştirdik. İkinci noktadan Vlad'ın kaçışı sağlayıp zaten yorgun olan birliğini tamamen tüketecektik. Çeriler bulundukları yeri , sırf ölen askerleri yağma etmek için, terk edip Vlad'ı köyde sıkıştırmak istemişler. Adamlarımdan biri durumu bildirip yardım için ne yapacağımızı sordu. Eğer Vlad bataklığa süremeyipde izini kaybedebileceğimiz ormana kaçırsaydık , Eflak yakınlarında kendine sağdık 1500 kişilik bir birlik ile devlete isyan devam edecek ve daha fazla can zaiyatı verip süreç uzayacağı için adamlarıma yerlerinde beklemelerini emrettim. Vlad köyden çıkıp bataklık bölgesine giderken çerilerden 3'ü 'Neden arkadaşlarımıza yardım etmedin!' Diye bana saldırıp başı bozukluk ettiler. Biri kılıcını çekerken kolunu tutup sakin olmasını söyleyecektim ama fazla sıkı kavramışım. Çerinin kolu kırıldı. Diğer iki çeride kılıç çekince gereği ne ise onu yaptım. Esirlerin öldürülmesi meselesine gelirsek. Cenk meydanında ölen 8 kişi daha önce bize teslim olup mahkemelerinin görülmesi için yakın bir kalenin birliklerine teslim edilmişti. O birliğin tamamını vahşice katlederek kaçmışlardı. Onları askerlere bırakamazdım. Bu adamları diğerlerine ibret olması için orada katlettim. Diğer 7 kişi ise Edirne dolaylarında kaçmak için girişimde bulundular ve akıncılarımdan birisini neredeyse öldüreceklerdi , bu duruma çerilerin içindeki Musa ve de Murad şahittir... Kadı hazretleri , Sultan Mehmet han şahittir ki , ben payıma düşecek mükâfatın , görev öncesinde zaten yetimlere dağıltılmasını talep ettim. Bu vazifede ne benim ne de yanımdaki akıncıların kesesine tek akçe zaten girmeyecekti. Yeni çeri ağası Ramazan , emrindeki çerilere söz geçiremeyen basiretsiz biridir. Ve dâhi ölen ve yaralanan çerilerin hepsinde , kendi otoritesinin eksikliğinin sayeleri gözle görülebilir etkisi vardır.
Kadı , Sultan Mehmet'e baktığında Yuşa'nın onaylandığını görünce Ramazan Sultan Mehmet'e yönelip itiraz eder gibi yaklaşırken bileğine sakladığı bir çiviyi çıkarıp Sultan Mehmet'e savuracağı sırada Yuşa arkasından koluna uzanıp tuttu ve çiviyi Ramazan'ın göğsüne sapladı. Ramazan acı ile yere devrilirken yerde kıvranmaya başladı ve kısa süre sonra da hareketsiz kaldı.
Sultan durumdan derin bir şekilde etkilenmişti. Ramazan'a bakarken yüzünün değiştiğini görünce ise divandaki herkes dehşete düşmüştü.
- Baban Eflak'da sen burada , hayatımı ikinci kez kurtardınız. Var olasın Yuşa bey! Soyunuz daim olsun! Benden bir dileğin va...
Acı çığlıklar divanı doldururken Ramazan'ın kılığına bürünen kişi onu kontrol eden korumanın bileğini ısırmıştı. Yuşa ani bir hareketle Sultan'ın kılıcını çekip korumanın koluyla birlikte canavarın kafasını koparmıştı. Kılıcı korumanın boğazına dayayıp onu yere yatırdı ve gözlerinin içine bakmaya başladı.
- Ne yapıyorsun Yuşa?
- Sultanım müsade edin! Herşeyi açıklıycam. Lakin biraz zaman gerek!
Yuşa bir süre daha korumayı izledikten sonra , son derece sakin bir şekilde kılıcı korumanın boğazından çekip Sultan'ın önünde diz çökerek uzattı.
- Bundan sonrası hususîdir Sultanım. Sadece size anlatabilirim. Eflak ve Boğdan'daki isyan durumu Vlad ile bitmiş görünse de gözle görünmeyen çok vahim haller vardır. Bunlar bir çoğu, değil devlet , tüm insanlık için büyük tehlikeler teşkil etmektedir.
Sultan , divanı boşaltıp Yuşa ile yalnız kalınca , Yuşa 2 yıllık istihbaratını Sultana anlatmaya başladı.
- Vlad Eflak'da vali olduktan sonra bir kaç kişi ile temas kurup derin bağlar edinmiş. İsmi vampir olan bir yaratığa dönüşebilmek ve bir imparatorluk kurmak için kabala adlı bir büyü kitabını kullanmış. Vampir denilen bu yaratık 10 insandan daha kuvvetli , bir at kadar hızlı , lakin dönüşümden sonra sadece insan kanı ile beslene bilen ve kalbi deşilerek veya kafası koparılarak hayatı sonlandırılan bir tür yaratık. Kitabı Vlad'ın cesedinden aldım. Genel geçer bilgiler dışında farklı bir diyardan da bahsediyor Sultanım. Kitap 4 devam eden ciltten oluşuyor ve diğer 3 kitap , bu gizli diyarda. Bendeki kitap sadece yaratıklar hakkında bilgiler ve gizli diyara geçiş için gereken bilgi yer alıyor. Kitabı buraya kendi adamlarımdan biri ile yerleştirmiştim...
Yuşa divandaki kitaplıktan bir mushaf alıp Sultan Mehmet'e uzattı. Sultan Mehmet kitabı incelerken yüzündeki renk çekilmişti. Çeşit çeşit canavar ve yaratıkları gördükçe derin bir dehşet duygusunun içine çekiliyordu. 'Aman ya Rabbi...' diye söylendiğinde, Yuşa pencereye doğru baktı.
- Eğer bu diyardaki canavarlar bizim alemimize geçerlerse sadece alemi İslam değil tüm dünya kana bulanır...
Yuşa müsade isteyerek kitabın son sayfasını açtı. Son sayfada 4 rakamı ve kitabın açıklaması yazıyordu. Diğer 3 kitabın ise ne için kullanıldığı hakkında özet bilgiler vardı.
- Sultanım efsane diye anlatılan bir çok olay , aslına dayanıyor. Hz. Süleyman bu canavarlarla savaşıp kazandıktan sonra , canlarından olmamak için bu dünyadan kaçmışlar ve kaçarken de bu kitap geride kalmış. Kitabı bu dünyaya dönebilmek ve tekrar tiranlık kurabilmek için istiyorlar.Vlad ile , nasıl olduğunu bilmiyorum , haberleşerek bu kitabı almak istemişler. Vlad öldüğü içinde artık kendilerine yeni bir hizmetçi arayacaklardır.
Sultan Mehmed kitabı kapatıp derin bir nefes alıp cama bakan Yuşa'yı süzdü.
- Müsade buyurursanız bu diyara gitmek , diğer kitapları bulmak ve iki dünya arasındaki bağlantıyı koparmak istiyorum. Vlad'ın kellesi teşhir olduğu için kitabın bende , dolayısı ile de sizde olduğu artık sır değil. Şayet biz bir şey yapmazsak , kitabın bizde olduğunu bilenler birşeyler yapacaktır. Ayağınızın yanında yatan adamda bunun delilidir sultanım.
Sultan Mehmet derin düşüncelere dalmıştı. Bu işi kim yapabilirdi? Yuşa henüz vazifeden dönmüştü. İyi görünmeye çalışsa dahi , olmadığını gözlerine baktığı ilk anda anlamıştı Mehmed. Bu durum herkes için yeniydi ve Yuşa'yı vazife için gönderdirten sonra ilk kez 1 ay önce haber alabilmişti. Vücudu iyi durumda olsa da , onlarca kanlı çarpışmada olmayan şey bu görevde ona olmuş gibiydi , gözlerindeki ışık sönmüştü. Onu tekrar böyle bir göreve atamak ne kadar doğruydu? Yalnız mı göndermeliydi? Yuşa'nın yalnız gitmesini doğru değildi ama yıllarca birlikte eğitim aldığı Vlad'ın yaptıkları da ortadaydı. Yuşa'nın yanında gidecek biri hem Yuşa için hemde kitaplar için tehlike arz edecekti ve işleri zora sokabilirdi. Şayet bu olaylar yaşanmadan öncesinde , olacakları bilseydi , muhtemelen Yuşa'nın bile bu kadar sadık kalabileceğine güvenemezdi.
- Yatsı ezanı okunurken Ayasofya camiinde bekle beni. Kararımı sana bizzat bildiricem. Kitabın bende kalması en doğrusudur. Gidecek de , kalacak da olsan kitabın sende olması , şehadetinde ya da yakalanma durumunda başkalarının eline geçmesi demektir ve bu çok tehlikeli olur. Onu gizlemek ve muhafaza etmek benim vazifemdir.
Yuşa , Sultan Mehmet'i dinledikten sonra müsadesi ile divandan ayrıldı. Fatih kitabı kuşağının içine yerleştirip kaftanı ile gizlerken içeri giren korumalarına ölen adamı çıkarmalarını işaret etti.
Yuşa, yorgun bir şekilde atını çekiştirerek Galata dolaylarına geldiğinde Bulgar göçmeni bir doktorun şifahanesinin önünde durdu. Atını bağlayıp içeri biraz gürültülü bir şekilde girdi.
- Axel! Kaçık ihtiyar! Yardımın lazım! Çık ortaya! Benim Yuşa!
Axel masanın altından tereddütle başını çıkarıp gülümsediğinde Yuşa da gülmeye başladı. Gülmek Axel'in yüzündeki kırışıklıkları daha da arttırırken "Biliyorum , biliyorum... Koca imparatorlukta kan ve çiçek kokan tek adam sensin! Ama neden gürültü yapıyorsun? Alacaklılar geldi sandım canım!" Dedi. Yuşa etrafa bakınıp kapıyı kapattı ve sürgüsünü çekti. Yavaşça üzerindeki yeleği çıkardı ve gömleğini sıyırdı. Axel'in birden gözleri kocaman açılmıştı. Sargı bezi biraz bozulmuştu ve kanama gömleği sırılsıklam etmişti. "Bir daha güreştiğin ayının pençelerini söküldüğünden emin ol Yuşa. Yoksa buraya gelmeden ölmesen bile ben seni diriltir sonra tekrar öldürürüm. Sen bana babanın emanetisin! Mahşerde ondan azar mı işiteyim istiyorsun?" Dedi. Yuşa'nın sırtında sol omzunun altından , sağ kaburgalarının bitimine kadar çapraz , derin ve simetrik 4 kesik vardı.
Axel yaralardaki kanı temizledikten sonra, Yuşa ya bir tahta uzattı ve "Biraz acıyacak!" Dedi Yuşa ise ona ciddiyetini sorgulayan bir bakış attı. Axel gülerek sırtındaki diğer yaralara bakıp yaptığı konuşmanın saçmalık seviyesinin farkına varıp, güldü. "Haklısın , haklısın. Kime ne diyorum ki." Dedi ve yaralarını dikmeye başladı. Yuşa derin düşüncelere dalmıştı. Axel işini bitirdiğinde ise en son ne zaman uyuduğunu sordu. "Sen en son ne zaman koştun?" Dedi Yuşa. Kıyafetlerini tekrar giyecekken Axel onu durdu ve kızından yeni kıyafetler getirmesini istedi. "Gereken zamanlarda gerekeni yapmalı insan. İhtiyacın varsa koş , ihtiyacın varsa ye , ihtiyacın varsa uyu. Gerisi insanı zayıflatır. Zayıf insanda gerektiğinde gereğini yapamaz." Dedi ve heybesine uzanıp ona bir kaç torba uzattı. "Bunlar Eflak tarafında yetişen şifa bitkileri. Bunlar ise Macar diyarındaki bir tüccardan aldım. Bunlarda bir kaç yeni tedavi bilgisi olan parşömenler. İlgini çeker diye düşündüm." Dedi. Axel küçük bir çocuk gibi torbaları karıştırırken Anna içeri girdi. "Aşk olsun abi. Axel'e hediye var bana yok mu yani?" Dediğinde Yuşa ona şaşırmış gibi bakıp "Ben seni tamamen unuttum Anna. Kusura bakma lütfen." Dedi. Anna tebessümle ona bakıp "Senin sapasağlam şu kapıdan girmen benim için en büyük hediye zaten. Canın sağolsun abim." Dediğinde hala gülümsüyordu ve Yuşa'nın yanına oturdu. Yuşa ise heybenin diğer tarafına söylenerek elini sokarken "Birazcık kızsan ne olur sanki? Suratı bile ekşimiyor! Üzerime atlayıp beni boğman lazım oysa!" Dedi ve iki torba çıkardı. Torbanın birinde ameliyat takımı , diğerinde ise bir kitap ve kıymetli bir kolye vardı. "İlk tanıştığımız andan beri böyle Axel. Hep bir mütevazı , hep bir iyilikler , kibarlıklar. Sen bir akıncı kardeşisin. Kılıç kadar keskin , kaya kadar sert , ve , ve , Ahhhh..." Yuşa derin bir iç çekip , Anna'nın hediyelere parıldayan gözlerle nasıl baktığını görünce eli ayağı bir birine dolandı. Gülümseyip yanağına okşadı"...Ve sonsuza kadar benim en kıymetli hazinem olacaksın." Dedi ve burnunu okşayıp ayağa kalktı. Temiz kıyafetleri giyip boş bir odaya girdi ve yüz üstü uzanıp uyumaya başladı...
Akşam hava yavaş yavaş kararırken , Yuşa şiddetli bir patlama ile irkilerek yataktan fırlamıştı. Pencereye yöneldiğinde gök yüzünde kuş olamayacak kadar büyük yaratıklar pençelerinde insanlarla uçuyor ve gök yüzünde onları parçalıyordu. Yuşa koşarak sokağa fırladığında Anna bir kolu kopmuş yüzü ve üstü kanla kaplanmış bir şekilde Yuşa'nın yanına doğru son gücü ile aksayarak ilerliyordu. Arkasında ise yüzünde hiç bir ifade olmayan bir vampir , elinde Axel'in kellesiyle onlara doğru yaklaşıyordu. "Nesin sen Türk? Onların canını koruyacak kadar cesur mu? Yoksa kendi canını kurtaracak kadar akıllı mı?" Vampirin arkasından iki kurt insan karışımı varlık daha çıkmıştı. Arkadan yükselen bir sesle aslan vücutlu, kartal kanatlı ve kafalıbir bineğin üzerinden gözleri mavi olan bir kadın inerek ona doğru ilerledi. "Daha akıllı olmalıydın Yuşa. Çok daha akıllı..." Dedi ve gök yüzüne elini uzatıp yer yüzüne inen bir yıldırımı Yuşa'ya yönlendirdi. Yuşa yıldırım vücudunu eritirken Anna'ya sarılmıştı. Anna "Bizi koru abi!" Derken vücutları eriyordu...
Yuşa derin derin nefesler alırken kılıcını çekerek yataktan fırlarken , kendini yerde bulmuştu. Tüm vücudu terden sırılsıklam olmuş korku ile odanın içinde gözleri az önceki mavi gözlü kadını ararken , Anna ise yatakta onu izliyordu. Yuşa kendini serbest bırakıp soğuk tahta zeminde aklını toparlamaya çalışırken Anna ona sarılmıştı. "Sen benim herşeyimsin! Seni öldükten sonra bile koruycam!" Dedi ve Anna'ya sarılıp onu öptü. Axel , içeri elinde bıçakla girdiğinde Yuşa ile göz göze gelip , Yuşa'nın kılıcını görünce gülümseyip sessizce geri çıktı. Kapının yanına çökerken "Bu çocuk çok masum bir yüze ve bir katilin gözlerine sahip. Bir gün beni bakışıyı ile öldürecek diye korkuyorum." Dedi ve alnında biriken teri sildi.
Yatsı namazında Fatih tedbili kıyafet ile Ayasofya'ya gelmişti. Yuşa ise hemen arkasında namaza durmuştu. Namaz bittiğinde Fatih ayağa kalkarken Yuşa'yı görünce gülümsedi. "Nede olsa gizli olanı görmek senin görevin." Dedi ve birlikte İstanbul'un karanlık sokaklarında yürümeye başladılar.
Fatih her zamanki halinden biraz daha durgundu. Hala bir karara varabilmiş değildi. Bu durumu Yuşa da anlamış ama sessiz kalmıştı. Eflak-Boğdan ve diğer uç bölgelerdeki devlete tehlike teşkil eden tüm oluşumları Fatih'e anlatırken Yuşa son derece sakindi.
"Anlattıklarında 6 aylık kayıp bir süre mevcut. Bu süre de ne yaptın?" Diye sordu Fatih. Yuşa gülümsedi. "2 baba dostunu kurtarmak için esir olarak bir kaleye sığındım. Onları kurtarmak 2 haftamı aldı ama başka akıncılar da vardı. Ben onları da kurtarmak için hücreme geri döndüm lakin Vlad kaleye geldi ve benim kim olduğumu hatırlayıp özel olarak benimle ilgilendi. 4 ay boyunca , bulduğu her fırsatta. Kitabı kullanıp beni iyileştirerek tekrar ve tekrar bana bildiği tüm işkenceleri yaptı. En sonunda aklımı yitirdiğimi düşündüğü bir yerde beni serbest bıraktı. Diğer akıncılara ibret olmam ve korku salmak için." Dedi. Fatih uzaklara dalmıştı. Yuşa ise konuyu çok iyi biliyordu. Sultan karar vermekte güçlük çekiyordu , başka bir yol arıyordu belki de ama yol yoktu ve artık uzatmak istemedi Yuşa. Gözlerini denizi aydınlatan aya dikti.
- Ne zaman Sultanım?
Bu cevap Sultanın kararsızlığını bitirmiş ve hafifçe gülümsemesine sebep olmuştu.
- Sabah namazından sonra. Karanlıkta gitmen senin için daha iyi olur.
- Anlıyorum.
- Küçük bir birlik düşünmüştüm başlarda ama hem çok dikkat çekebilir hemde bu günki gibi bir durumda hepinizi zora sokabilirdi.
- Yalnız daha iyi olurum.
- İstediğin bir şey var mı?
- Üvey de olsa Anna benim kardeşim. Onu önce Allah'a sonra da size emanet ediyorum. Eflak'da tüccar Samir'e 2 gümüş sikke borcum var. Alacaklarımın hepsini helal ettim. Kardeşim Anna'ya söyleyin kaldığım odanın yatak başındaki taşını çıkarsın. Orada bana ait olan altın sikkelerin yerini yazan bir pusula var. Eski akıncıların birinden rica ederse hepsini toplayıp getirir. Birde Sultanım atım Poyraz'ada kardeşim iyi baksın. Bana çok yoldaşlık etti.
- Neden ölecek gibi konuşuyorsun!
Gecenin sessizliğini yırtan öfkeli sese doğru Sultan ve beraberindeki herkes dönüp baktığında Yuşa derin bir nefes alıp en son dönüp baktı. Anna ile göz göze geldiğinde öfke ile Yuşa'ya yaklaşan Anna, yakasına yapıştı.
- Ucunda ölüm varmış , yokmuş önemi olmamıştı hiç bir zaman. Bana her seferinde geri döneceğini söylerdin! Vlad'ın peşine düşerken bile gülerek dönüşte ne istediğimi sordun ama bu kez...
Yuşa , gözlerini Anna dan kaçırırken , Anna; çenesini avcuna alıp , gözlerini gözlerine sabitledi.
-Bana bak abi! Bana! Bak! (Yuşa gözlerini Anna'nın yaşlarla dolmuş gözlerine dikti.) Çiçek tohumu istiyorum. Dönüş hediyesi olarak birlikte ekip büyüteceğimiz çiçek tohumları istiyorum senden. Ne zaman döndüğünün bir önemi yok! Ama bana o tohumları getireceksin!
Yuşa , Anna'ya sarıldığında gülümsedi. Sultan Mehmed kardeşleri yalnız bırakmanın iyi olacağını düşünerek uzaklaşırken Yuşa derin bir nefes alıp denize baktı.
- Abi nolur ölme... Annem , babam... Ben sende gidersen...
- Aptal...
Yuşa biraz geri çıkıp kardeşinin gözlerine baktı gülerek
- Uykun ağır. Gece seni uyandıramam diye sana söyleyeceklerimi Sultanımıza söylüyordum. Ulakla falan sana iletsin diye. Seni bir başına koyup ölürüm sanki de. Mahşerde , babamdan , milletin içinde azar yiyecek bir şey yapar mıyım? Hem daha sana ok atmayı bile öğretmedim daha. Bu kadar işim varken ölemem.
Anna gülerek abisine tekrar sarıldı.
- Yavaş , sırtımdaki dikişler patlarsa Axel kimseye bırakmaz kendi öldürür beni... Hadi eve gidelimde akşam ki dolmaları yiyelim.
Anna , başını sallayıp abisi ile karanlık sokaklardan geçerek evlerinin yolunu tuttu...
1. Bölümün Sonu...
Okuduğunuz için teşekkürler!
Ziyaretçilerimize Reklam göstererek Inkspired'ı ücretsiz tutabiliriz. Lütfen Reklam Engelleyici'yi beyaz listeye ekleyerek veya devre dışı bırakarak bize destek olun.
Bunu yaptıktan sonra, Inkspired'ı normal şekilde kullanmaya devam etmek için lütfen web sitesini yeniden yükleyin.