İnsanlar meydana toplandıkça cadı kadının yeşil gözlerindeki
ışık yavaş yavaş varlığını yitiriyordu. Halk bir cadının yakalanmış olmasını
coşkuyla alkışlıyor bir an önce odunların ateşe verilmesini bekliyordu.
Aralarında fısıldaşmayı da ihmal etmiyorlardı.
“Duydun mu? Korsanlara yardakçılık yapıyormuş.”
“Cadı işte ne olacak! ”
“Amiral Gastor yakalamış. Henüz yirmilerinde olmasına rağmen
başarılı, üstelik çok da yakışıklı. ”
“Ah ne kadar da yetenekli! Her leydi onun gibi bir koca
ister. ”
Cadı kadın bütün bu fısıltıları duysa da sesini çıkarmıyordu
çünkü onu asıl yakalayan kişi övülen genç amiral değildi. Gözleri kalabalıkta
birini aramaya başladı. Burada olmalı diye düşündü. Eğer gerçekten ölümsüzlük
iksirinin peşine düştüyse burada olmalı diye tekrarladı.
İzleyicilerin arasına karışmış maceraperest bir genç olan
Victor ise amiralin yakaladığı bu cadıyı merak ettiği için meydana gelmişti. Odun
yığınının üstüne bağlanmış kadını görünce yüzü düştü. Canice olduğunu düşünüyor
olsa bile kralın emrine karşı gelemezdi. Odunlar ateşe verildiği an cadının
çığlığını duydu.
“Sen kazandın! Söyleyeceğim. Âb-ı Hayat’ın yerini,
ölümsüzlük iksirinin yerini, söyleyeceğim. Sen de sözünü tut ve canımın bağışlanmasını
sağla. Kao adasına gömülü bir hazine sandığında büyü kitabı var! İşte iksirin
tarifi o kitapta! ”
Victor duyduklarını sindirmeye çalışırken kalabalığın
cadının sözlerini önemsemediğini fark etti. Ölümsüzlük iksirinden bahsediyordu.
Eğer bu gerçekse... Aklına gelen düşünce ürpermesine sebep oldu. Bu gerçek
olabilir miydi?
“Zara! Burada olduğunu biliyorum! Kao adasının haritası
evimde yerini yalnızca ben biliyorum. O iksiri istiyorsan ölmeme izin
veremezsin. ”
Victor bir yana cadı kadının sözlerini duyan o kişi
parmakları arasında çevirdiği bıçakla oynamayı bırakıp cebine attı. Sanki
hiçbir şey olmuyormuş gibi oturduğu taşların üzerinden denize bakmaya devam
etti.
“Ne yapıyorsun Zara? İksiri bulmak için haritaya ihtiyacın
var! ”
“Sessiz olun amiral, düşünüyorum. Beni rahatsız etmeyin, gidin
ve ödülünüzüm tadını çıkarın. ”
Amiral Gastor kaşlarını çatıp yanındaki cılız kıza baktı. Ölü
gibi duran soluk beyaz teninin üzerine dökülen kapkara saçları ve kan kırmızısı
dudakları bu dünyaya ait olamayacak izlenimi veriyordu. Zara, taşlardan aşağı
atlayıp cadı kadının çığlıklarını arkasında bırakıp giderken Victor bu iksiri
bulmaya karar vermişti. Eve geldiğinde küçük bir çanta hazırladı. Korsanların
gizli meyhanelerinin yerini büyük bir meblağ karşılığında öğrenmişti. Tam
kapıdan çıkarken ablasına yakalanmayı beklemiyordu.
“Nereye Victor? ”
“Küçük bir geziye. ”
“Victor! Ölümsüzlük
iksiri denen saçmalığın peşine düşmeyeceksin değil mi? ”
Victor’ın sessiz kalması Kathleen’in daha da sinirlenmesine
neden olmuştu. Sağ eliyle şakaklarını ovuşturup gözlerini kapattı.
“Aklını başına al Victor! Bir deli saçmasının peşinden
gitmene izin veremem. ”
“Anlamıyorsun Kathleen! O kadın gerçekten bir cadıydı. Yalan
söylemediğine eminim. Deli saçması değil Kathleen, ölümsüzlük iksiri! Sahip
olursak zengin oluruz. Bir düşünsene! ”
İnsanlar aç gözlü canlılardı. Neye sahip olsalar onunla
yetinmeyip daha fazlasını isterlerdi. Sonunda ellerindeki sahip olduklarını da
kaybederlerdi. Victor da insandı. Yaratılışında vardı bu hırs. Kathleen’in
sözlerini umursamayıp kendisine söylenen yere gitti.
Victor bulduğu gemiye binerken aklında bir düşünce vardı.
Diğer korsan gemilerinin hepsi ölümsüzlük iksirinin bir saçmalıktan ibaret
olduğunu söylemiş ve onu gemiye kabul etmemişlerdi. Anlayamıyordu. Hazineler
korsanlar için çok değerliydi ama ölümsüzlük iksirine sırt çeviriyorlardı.
Acaba bilmediğim bir şey mi var diye düşünürken şarkı söyleyen korsanlara keman
çalan genç bir kız gördü. Kız, geminin korkuluğunda zıplaya zıplaya yürüyerek
keman çalıyordu. Beline bağladığı kuşak ve sarı saçları rüzgarda savruluyordu.
Samimi bir ortam diye düşündü Victor. Sarışın, kavruk tenli kız, Victor’ı fark
edince güverteye atlayıp yanına geldi.
“Sen kaptanın bahsettiği yolcu olmalısın. Öyle değil mi? Ben
Tia.”
Victor başını sallarken bir yandan da ne kadar da hayat dolu
diye düşündü. Tia’nın yanında ondan da genç görünen bir kız vardı. Siyah
saçları ve beyaz teninde gram korsan görüntüsü olmasa da b oynundaki damla
şeklindeki firuze taşı kolyesi ve bir tutam örülmüş saçına bağlanmış altın,
gümüş paralar, yırtmaçlı eteğiyle birleşen deri korse tamamen bir korsan olduğunu haykırıyordu. Victor tam
konuşacağı sırada kısa bir bakış atıp kaptan kamarasına girmişti. Bir an Victor
onun çok güzel bir kız olduğunu düşünmüştü. Sonra kaba davranışı yüzünden
zihninden bu düşünceyi kovmuştu.
Victor merakla etrafa bakarken kaptan demir almıştı. Artık
bu yolculuktan geri dönüş yoktu. Dalgalı okyanus sularını izlerken Tia’nın
yanında gördüğü siyah saçlı kız Victor’un yanına geldi.
“Soylu gibi görünüyorsun, kıyafetlerin düzgün. Neden bu
ayyaş korsanların arasındasın? ”
Genç kızın şüpheli bakışlarına karşı gülümsedi Victor.
“Ben bir maceraperestim genç bayan. Ölümsüzlük iksirinin
peşindeyim. Ya siz? ”
“Bella. Adım Bella. Lütfen genç bayan diye hitap etmeyin
zira o hitap eski günlerde kaldı. ”
Victor anlamak istermiş gibi bakınca Bella iç çekip
dalgalara baktı.
“Eskiden babam bir soyluydu. İftira attılar. Ailem sürgüne
gönderildiği sırada gemimiz battı. Ticaretle uğraştığımız için hayatımız
gemilerde geçmişti ancak o gün fark edememiştik. Sadece ben ve küçük kardeşim kurtuldu.
Kaptan Linda ve oğlu Brett hayatımı kurtardı. O günden beri dört yıldır
korsanım. Zack, kardeşim, kazadan sonra ağır bir hastalık geçirdi. Amacım
sizinle aynı yani. Ben de ölümsüzlük iksirinin peşindeyim. Hayattaki tek
akrabamı da kaybetmek istemiyorum. ”
Victor, Bella’nın sözlerini duyunca ve yanağından süzülen göz yaşlarını görünce bir anlığına kendini suçladı. Ölümsüzlük iksirini isteme sebebi çok bencilceydi. Bunu fark ettiğinde pişman olmuştu. Bella’nın hüzünle parlayan gözlerine tekrar bakınca o an bir karar verdi. Ölümsüzlük iksirine ihtiyacı yoktu. Onu bu genç kıza verecek ve kardeşini iyileştirerek mutlu bir hayat yaşamasını sağlayacaktı.
Victor’un bu kararının üzerinden on gün geçmişti ve bu süre
zarfında Bella ile oldukça yakınlaşmıştı. Bella’nın göründüğü kadar soğuk biri
olmadığını aslında kalbi kırık bir genç kız olduğunu onu tanıdıkça anlamıştı. Güldüğü
zaman yüzünde oluşan iki gamzesinin yerini ve kısılan gözlerindeki parıltıyı
bile ezberlemişti. Uzaktan Kao Adası görününce aldığı kararı kendine hatırlattı.
Aç gözlü davranmayacak ve iksiri Bella’ya verecekti. Yaşam paradan daha değerliydi.
O an kendi yaşamını düşündü. Ne zaman öleceği belli değildi. İksiri içerse ölümsüz
olabilirdi. Kendi yaşamı diğer insanlarınkinden daha mı değersizdi? Hayır tabii
ki de değerliydi. Hatta diğer insanlarınkinden de daha değerliydi çünkü bu Victor’ın
hayatıydı. Bir anda gözünü hırs bürüdü ve kararından vazgeçti. O iksiri ne yapıp
edip elde edecekti.
Adaya indiklerinde bir ürperti hissetti ve tüyleri diken diken
oldu. Kao Adasının rüzgarı bile farklıydı. Hazine sandığı bulunana kadar mürettebattan
bazıları tuzaklara yakalanmış ve oracıkta can vermişlerdi. Geriye sadece beş kişi
kalmışlardı. Etraftaki iskeletler hiç tekin bir yer olmadığını haykırsa da Victor’ın vazgeçmeye niyeti yoktu. Eğer başarırsa
ölümsüz olacaktı. Bu saatten sonra hepsi düşmanıydı. Sona yaklaştıkça içinden birilerinin
daha ölmesi için dua etmeye başladı. Nihayetinde haritada işaretli yere geldiklerinde
Bella’nın hıçkıra hıçkıra ağladığını görünce sanki akan kanları durdu ve yol boyunca
sahip olduğu düşünceler yüzünden kendinden iğrendi. O birilerinin ölmesini isteyecek kadar aşağılık birine dönüşmüştü. Geri döndüğünde ilk iş olarak
Tanrı’dan af dileyeceğine kendine söz verdi. Diğerleri yeri kazıp sandığı çıkarırken
ellerini karnının üzerine koymuş düşünüyordu. Sandık açılınca kitaptan yayılan karanlık
enerji ürpermesine neden oldu. Bella’nın da bir adım gerilediğini görünce destek
olmak için belinden tuttu ve güven vermek ister gibi bakıp gülümsedi. Victor gülümseyince
Bella da rahat bir nefes alıp tebessüm etti. Sandığı alıp geminin yakınına geldiler.
Burası küçük bir uçurumdu. Kaptan Linda dürbünüyle denizi gözetlerken oğlu Brett ve Bella iksiri hazırlıyorlardı. Victor
da etraftan yakacak kuru şeyler topluyordu.
Tam bu sırada uzaktan gelen gemileri gördüler. Victor kaçlarını çatarken Kaptan
Linda kemerindeki silahı çıkarmıştı. Bella ve Brett daha da acele etmeye başladılar.
İksir pişince kazanın fibinde birkaç damla kalmıştı. Sandıktaki malzemeler de bittiği
için bu bir daha asla yapılamayacağını söylüyordu. İksiri Victor’un elindeki küçük
cam şişeye döktüler. Artık iksir tamamen hazırdı. Victor elindeki şişeye bakıp onu
Bella’ya uzattığı sırada hiç ummadığı bir şey oldu. Genç kızın gözlerinde cani parıltılar
kol geziyordu.
“Aptal olduğunu biliyordum ama bu kadarını beklemezdim doğrusu.
Gerçekten de iki göz yaşıyla kandırılabilecek kadar basit bir adammışsın. İtiraf
edeyim Victor. Eğer sıradan bir genç kız olsaydım bu hareketin yüzünden sana aşık
olurdum... Ama bil bakalım ne? Hasta kardeş? Kaybedilmiş aile? Bella? Siz insanları
kandırmak çok kolay.”
Bella konuşmaya devam ederken Amiral Gastor’un gemisi oldukça
yaklaşmıştı. Amiral, Zara’nın söylediklerine harfiyen uymuştu. Zara da bütün korsanları
tehdit edip gemilerine yeni birini aldıkları takdirde yerlerini amirale söyleyeceğini
söylemişti. Bu sayede ölümsüzlük iksirinin peşinde olan herkes aynı gemiye toplanmıştı.
Buna Zara da dahil.
“Zara! Sakın o iksire zarar gelmesine izin verme. ”
Amiralin ağzından çıkan ismi duyunca Victor beyninden vurulmuşa
döndü. Cadı kadının haykırdığı ismi hatırlamıştı. Cadı kadının canını kurtarmak
için Zara’ya ölümsüzlük iksirinin yerini söylemesini hatırlamıştı.
“Zara mı? Korsan ve cadı avcısı Zara mı? Kralın sadık köpeği
Amiral Gastor’un bile çekindiği Zara mı? Yanlış anlaşılma olduğunu söyle Bella!
Zara olmadığını söyle! Sana yıllarca gemimde baktım! Evsizken ev oldum! Bana ihanet
etmediğini söyle! Seni kızım gibi gördüm ben!”
Kaptan Linda elindeki silahı öfkeyle Zara’ya doğrulttuğunda Victor
yaşadığı şok sebebiyle yere çöktü.
“Neden bahsediyorsunuz kaptan? Hiçbir zaman sizin tarafınızda
olmadım ki size ihanet edeyim. Bana yaptıklarınızın karşılığını canınızı bağışlayarak
ödedim zaten. ”
Kaptan tetiğe bastığı an etrafı barut kokusu sardı. Mermi Zara’nın
bedenine isabet etmişti tam bu sırada amiral de yetişmişti. Amiral Gastor yaralanan
Zara’nın aptalca bir şey yapmasından endişelendiği için hemen yanına gitti. Zara
yavaşça, geri geri giderek uçuruma ilerliyordu.
“Bana ver Zara! Elindeki şişeyi hemen bana ver! Kralın emrini
unutup bir aptallık yapmaya kalkma! ”
Zara konuşmasını bitirip mavi gökyüzüne baktı ve gülümseyip şişenin ağzını açtı. Şiddetli bir rüzgar esince etrafına yüzlerce ruh toplandı. Hepsi de ölümsüzlük iksirini elde etmek için gelip amaçlarına ulaşamayan insanlardı. Ruhların gözlerindeki derin pişmanlığı kim olsa görebilirdi. Zara onlara tiksiniyormuş gibi bakıp şişeyi denize attı. Gözlerini kapatıp kendini de uçurumdan aşağı bırakmadan önce son sözleri şunlar oldu:
“Siz insanlar hırstan doğan günahkar ve aç gözlü yaratıklarsınız.
Size ait olmayanlara göz koymanın bedelini tıpkı diğerleri gibi ödeyeceksiniz. Ey
doyumsuz mahluklar! Tanrı eğer isteseydi ömrünüzü sınırlı tutmazdı! Elinizdekiyle yetinmeyi bilmezseniz onu da kaybedersiniz!”
Zara’nın düşerken yaydığı mavi ışık ve pullu kuyruğu Victor’ın
gördüğü son şey olmuştu.
Tıpkı Zara'nın söylediği gibi olmuştu. Var olan ömürleriyle yetinmeyip ölümsüzlük iksirinin peşine düşenler bunu canlarıyla ödemişlerdi. Okyanusun suyuna karışan ölümsüzlük iksiri deniz kızları tarfından toplanıp şişesine konulduktan sonra okyanusun dibine gömüldü. Maceraperest gemiciler ve hazinepeşinde koşan korsanlar yüzyıllarca ölümsüzlük iksi Ry ini aradılar. İksirin bekçisi ise her seferinde diğerlerinin akıbetini hatırlatmaktan çekinmedi. Bu bekçinin simsiyah saçları ve firuze taşı kolyesi nesillerce korsan hikayelerine konu oldu.
SON
Okuduğunuz için teşekkürler!
Ziyaretçilerimize Reklam göstererek Inkspired'ı ücretsiz tutabiliriz. Lütfen Reklam Engelleyici'yi beyaz listeye ekleyerek veya devre dışı bırakarak bize destek olun.
Bunu yaptıktan sonra, Inkspired'ı normal şekilde kullanmaya devam etmek için lütfen web sitesini yeniden yükleyin.