Ağzına geleni sövüp sayan kız kardeşini dış kapı eden şahıs, odanın kapısını kilitlemeyi de unutmadı. Burnu gözü şişmiş, kaşları çatlamış, dudakları patlamıştı, sırtının sağ yanında zonklayan bir ağrı hissediyordu. Kullandığı amfetamin olmasa acıya dayanacak gücü de olmazdı. Bu yüzden doktora gitmeyi kesinlikle reddetmişti ya.
O küçük kaltağa gelince, yakında onun işine bakacaktı. Sonra o Artur denen herife ne demeli? Hazırlıksız yakalamasaydı ağzını burnunu dağıtmıştı herifin. Nereye dağıtıyordu? Zibidinin babası maden ocaklarının sahibiydi. Kim bilir yine hangi sektörde faaliyet gösteriyordu. O kadar mal mülkün sırf madenden kazanabileceği de kuşkuluydu ya. Hayır, onu farklı bir yöntemle rezil etmeliydi.
Başı dönmeye başladığından üzerini değiştirmeden yatağa pat diye attı kendini. Başı hâlâ dönmeye devam ediyordu. Bir ara kusacak gibi oldu. Az yatakta doğrulunca bulantısı geçmişti. Kendini tekrar geri attı. Yavaş yavaş uykuya dalarken hâlâ işini bitiremediğimden yakınıyordu.
Gecenin bir yarısı aniden sıçrayarak kalktı. Uyuşturucunun etkisi geçmiş olmalı ki her yanı ağrıyordu. Fakat uyanmasına sebep olan acı değildi, farklı bir şey vardı. Odada birileri var hissine kapılmıştı.
“Helena?” diye karanlığa konuştu. Çenesi kırılmış olmalı ki ağzından anlamsız bir inilti gibi çıkmıştı sesi.
Önündeki karanlık kıpırdar gibi oldu. Pencereden vuran ay ışığına adımını atan küçük sarışın bir kız belirmişti. Gri saçları, mor gözleri, çocuk tipine rağmen biraz animasyon karakteri gibi duruyordu.
Kız başını yana eğerek onu bir müddet süzdü. Elinde aniden beliren hançerin keskinliğini yoklamak ister gibi işaret parmağının ucunu keskin yanında gezdirdi.
Yılan gibi tıslayan sesiyle, “ Bu hançeri kahin olan annemin kalbine saplamadan önce bir itirafta bulundu. Öleceğim yeri ve zamanı bildirdi. Senin de öleceğin yeri ve zamanı tahmini olarak bilmen bizi dert arkadaşı kılar mı?”
Söylenenleri karşı tarafın hazmetmesini ister gibi bekledi. Korkudan altına etmeye hazır olan şahsın yüzüne küçümseyici bir edayla bakarak devam etti:
“İve’laiti soyundan Laiam anneme tecavüz etmiş. Annem bu arada İve’Amus soyundan bir kraliçeydi. Sonucunda hiç ummadıkları şekilde ikizleri doğurmuş; Silesia ve Kanafas. Gel gör ki çocuklar yeni nizamın efendileri gibi doğmuş: İve’Maenas, gölgelerin Efendileri.” tekrar sustu siluet. Bunları neden anlatıyordu?
Janek yardım çağırmak istedi, dudakları tutkalla yapıştırılmış gibi açılmıyordu. Elleriyle duvarları vurup gürültü çıkarmak istedi; nafile, bir milim kıpırdamıyordu.
Vücudunun kontrolü onda değilmişçesine beynine yolladığı sinyaller yanıt vermiyordu.
“Kudretin karşısında kendini yetersiz hissetmek iğrenç bir duygu olsa gerek. Lakin anlamıyorum, acıdan dolayı mı korkar insan? Yoksa acıyı beklerken mi korkar? Örneğin sen, az sonra parmak uçlarına kadar hissedeceğin elemden dolayı korkuyorsun. Gözlerin büyüyor, kaygılanıyorsun, huzursuzlanıp illa da bir hareket yapmaya çalışıyorsun. Bu davranış dengesiz bile olsa duygularının verdiği bir tepkidir. Oysa acı olmadan ruhsal güç gelişemez. Tabi bu durum senin için geçerli değil. Sen ölüm acısı değil, yaşam acısı çekeceksin!” Ürkütücü bir gülümseme belirdi dudaklarında. “Dua etmeyi bilir misin?” yanıtını bekledi Janek’in. Kımıldamasana izin verilmiş olmalı ki: başını bir kez salladı.
“Boşuna etme,” dedi. Önündeki karanlığı ikiye ayıran parlak bir şerit geçti. Ve o korktuğu acıyı hissetmişti. Tam sol göğsünün altı yanıyordu.
Okuduğunuz için teşekkürler!
Ziyaretçilerimize Reklam göstererek Inkspired'ı ücretsiz tutabiliriz. Lütfen Reklam Engelleyici'yi beyaz listeye ekleyerek veya devre dışı bırakarak bize destek olun.
Bunu yaptıktan sonra, Inkspired'ı normal şekilde kullanmaya devam etmek için lütfen web sitesini yeniden yükleyin.