Zaman zaman esen rüzgârla saçları dalgalanan kızın gülümsemesini büyülenmiş gibi izledi Apolonia. Balkonun beton korkuluğunda çıplak ayaklarıyla dikelmiş düşecekmiş gibi sallanıyordu. Kadehin içinde çalkalanan şaraba bakılırsa ayakta zor duruyor olduğunu besbelliydi.
“İner misin ordan Oliwia,” dedi sakin bir tavırla. Bilinçsiz olarak kızdan yana kolunu da uzatmıştı. Tüttürmek için dışarıya çıkan arkadaşları da kızdan gözünü alamıyorlardı. Gerçi onlar büyülenmiş gibi, korkuyla izliyorlardı onu.
“Eskiden hatırlayamadığım bir millet sarhoş sarhoş korkulukta yürürlermiş. Çok saçma değil mi Cipso. Hatırlayamıyor oluşum.” Bunu garipsemiş gibi elini alnına götürdü Oliwia. “Oysa okuduğum hiçbir şeyi unutmam. Okuyarak dünyamızı, tarihimizi ve kendimizi keşfediyormuşuz. Saçmalık… Hem bu tür saçmalıklar arasında asıl hatırlamam gerekenin ne olduğunu nasıl bilebilirim ki? Beynimin zamanlama kodu nasıl işliyordur sence?” Kendi saçmalığına deliler gibi güldü.
“Tamam Oliwia, hiç komik değil, in artık!” diyerek bir adım daha attı Apolonia. Diğer taraftan Artur’un da yavaş yavaş yaklaştığını görebiliyordu.
“Kitabın yaprakları, bizi aydınlığa götüren kanatlar gibidir. Saçmalık!” Aniden dönerek dördüncü kattan aşağıya baktı.
O an sigara içen tayfadan korku nidası yükseldi.
“Saçmalama Oliwia. Sarhoşsun in artık! Lütfen!”
Bunu duyan kız tekrar döndü. Bu sefer alaycı bir gülümsemeyle korkuluk üzerinde yürümeye başladı. Yolu yarılamışken sendeledi, elleriyle bir kuş gibi çırpınarak dengesini sağlamaya koyuldu. Bırakılan kadeh karanlıkta kaybolurken az sonra akıbetini kırılma sesiyle belli etti. Uyarıyordu sanki; sonun benim gibi olacak diye…
Sinirden ve gerginlikten sırılsıklam olacak kadar terleyen Apolonia dayanamayıp kızı kaptığı gibi kendine çekti. Patırtıyla kaymaz fayanslara kapaklandılar. Altta kalan Apolonia lanet okurken Oliwia deliler gibi gülüyordu.
“Senin derdin ne lanet olası kaltak!” diye sinirle seslendi ağırlık altında ezilen kız. Sırtında ve dirseklerinde hissettiği acıyla öfkesi dışarıya fışkırmıştı.
Oliwia, işaret parmağıyla alnın ortasına dokunarak konuştu. “O gıcırdayarak çalışan beyninin içindeyim ama farkında değilsin. Aklının içine nüfuz ettiğimden bütün duyu organlarına müdahale edebiliyorum. Kulaklarınla duyduğum kendi sesim bana meleklerin nidası gibi geliyor; burnunla kokladığım sarhoş edici kokumu alıyorum ve içim kıpır kıpır oluyor. Gözlerinle bakıyorum; sarhoşluktan yorulan gözlerime, dillerimle sürekli ıslattığım dudaklarıma. Öpüp tadına bakmak istiyorum ama aklım veya aklın buna engel oluyor…” Şaşkaloz halde onu dinleyen Apolonia’ya aldırmadan başını onun göğsüne yerleştirdi. “İkimiz de bu arzunun bizi yakıp kül edeceğini biliyoruz. Ama yine de kendimizle baş edemiyoruz.” Ellerinden destek alarak doğruldu. Gözlerinin içine baktı Apolonia’nın. “Sence Arti de benim gibi kendine böyle mi âşık olmuştur? Benim beynimin içine sıçarak!” Tıslayarak kalktı. Etrafta hayret dolu gözlerle onları izleyen insanlara baktı. Alaylı bir gülümseme kondu dudaklarına. “Keşke sizin dünyanıza hakkıyla dâhil olabilseydim. Keşke hatıralarımı tekrar hiçliğe gömebilseydim. Oysa burada dikeliyor, hanesinden çıkmak üzere olan gözlerinizle kendimi izliyorum. Sizin beyniniz, beni tam bir ucube olarak değerlendirirken, ben ise sadece palyaço kılığına bürünmüş bir sahtekâr görüyorum.”
“Olly, yeter. Gel hadi.” diyerek koluna girdi Livia’nın Artur. Natali ise kalkmaya çalışan Apolonia’yla meşguldü.
Artur’un elinden kurtulup Apolonia’ya yardım eli uzattı Livia. “Hadi gidelim Cipso,” dedi sakin bir sesle.
Uzatılan elden destek alarak ayağa kalkan kız şaşkınlıkla sordu “Nereye?” diye.
Sarhoş kız parmakları ucunda yükseldi ve yüzüne doğru yaklaştı. Heyecandan gözleri büyüyen Apolonia elini kalbine götürdü. Soğuk dudaklardan üfürülen bir sıcaklık dokundu dudağına. Daha da heyecanlanacağını sanırken bir rahatlık çöktü. Gözlerini kapatıp kendini bu rahatlığa bıraktı. Meşakkatli beklentinin sonunda huzuru bulan kurban gibi hissetti kendini. Kokularından ördüğü o duvarın anlamsız olduğunu o an anlamıştı adeta.
Başını geriye çekti Oliwia ve gözlerinin içine bakarak, “Doğaya ve çevre baskısına meydan okumaya var mısın?” diye sordu. Öyle sakin ve yatıştırıcı bir sesle sordu ki; “Evet” diyesi geldi Apolonia’nın.
Dudakları ise, “ Ben…” diyebildi sadece. Sarhoş olan oymuş gibi kelimeleri unutmuştu. Dili dolaşıyordu, kararsız fıtratı dönüşü olmayan yola girip gitmemekte ikircikli kalmıştı.
“Mors alfabeleriyle yolladığın duygu sinyallerini çözmekten yoruldum Cipso. Evet veya Hayır gibi yanıtlar beni mesut eder.” Alayla güldü kendi sözlerine. Oysa hiç gülünç gelmiyordu.
Öpülürken gömüldüğü o rahatlık etkisi yaratan hisler kaybolmuştu. Yerine peydah olan çevre baskısı korkusu sarıp sarmalıyordu şimdi onu. Dönüp onu izleyen misafirlere baktı. Onların bu konuda ne düşünüyor olabileceğini tahmin etmeye çalıştı. Kaşları altından bakan Artur’a, kısık gözlerle izleyen Alina’ya, kaşları havalanan Kinga ve Wiki ikilisine, cep telefonuyla görüntüye alan Patrik’e, dudakları yuvarlanan Kuba’ya, alnı kırışan Natali’ye, gülümseyen Piotr’a…
Kararsızlıktan meydana gelen sessizliğini yanlış anlayan diğer kız, “Anlaşıldı…” dedi. Apolonia aksini iddia edemeden hareketlendi Oliwia. Yüzünü saçları arkasına gizleyerek terası terk ediyordu. Peşinden gitmek istese de pür dikkat onu izleyenlerin yanlış anlayacağından çekindi. Yine de kızın yalnız gitmesine gönlü razı değildi. Fakat bu sorun da Artur’un hareketlenmesiyle çözülmüştü. Dudaklarını ısırdı. Başını eğdi ve nefesini saldı.
“Bekle!” dedi peşinden gelen Artur. Aldırmadan yürümeye devam etti Oliwia. “Başlarım senin tavrına ha…” ona yetişince kolundan tutup kendine çekti. Kızın öfkeden kararan gözlerinden yaşlar akıyordu. Her daim kendinden emin ve gururlu görünen bir kızın ağlıyor olabileceği aklına bile gelmemişti Artur’un.
İstemsiz olarak sımsıkı tuttuğu kolu bıraktı. Karşısında derinden incinmiş gibi duran kıza ne diyeceğini bilemedi bir türlü.
“Ne var Artur!” diye tısladı kız, “Endişelenme, sarhoşluktan isterik kahkahalar atıp duygusal frikikler verme sahnesi bitti.”
Başını eğdi delikanlı, elini kızın titreyen omzuna koydu. “Hadi gel seni evine bırakayım.” dedi.
“Kendim gidebilirim,” diyerek dönecek oldu ama bırakmadı genç adam.
“Kapının orda bekle.” Bunu der demez merdivenleri ikişer ikişer inmeye koyuldu. Barın arkasına geçip anahtarlar içinden BMW simgesi olanı kaptı.
Arabayı garajdan çıkarması, Natali’yi arayıp beklemesini söylemesi, burnunu çekip duran kızın binmesine yardımcı olması yaklaşık on dakikasını almıştı. Alina’nın avlusunu terk ederlerken sırf konuşmak için, “Çok cesur bir kızsın.” dedi.
“Aptal diyelim şuna. Tamahkârlık şaraptan daha çok aklı baştan alırmış. Sarhoş tamahkârın halini sen düşün.”
“Zamanlamanın yanlış olması dışında bir suçun olduğunu düşünmüyorum.”
“Çok küçük düşürücüydü.” Ağlayacakmış gibi dudaklarını büzdü Oliwia. İşte buna söyleyecek bir şey bulamadı Artur.
Okuduğunuz için teşekkürler!
Ziyaretçilerimize Reklam göstererek Inkspired'ı ücretsiz tutabiliriz. Lütfen Reklam Engelleyici'yi beyaz listeye ekleyerek veya devre dışı bırakarak bize destek olun.
Bunu yaptıktan sonra, Inkspired'ı normal şekilde kullanmaya devam etmek için lütfen web sitesini yeniden yükleyin.