2
1.6k ПРОСМОТРОВ
В процессе - Новая глава Каждые 30 дней
reading time
AA Поделиться

1. Bölüm

v—Şuan elinizde bir kitap veya e-kitap okuyucu tutuyorsunuz. Cisimlere çarpan fotonlar gözlerinizin içerisinde saliseler kısalığında bir sürede beyninize iletiliyor. Beyinde kayıtlı alfabe ile önce sözcüğü tanımlıyor, sonrasında da sözcüklerin bir araya gelişi ile cümleyi anlıyorsunuz. Zihninizde anlatılanlar bu şekilde canlanıyor ve kitap okuma eylemini gerçekleştiriyorsunuz. Bu cümleleri okurken tam olarak aslında sadece kitap okuduğunuzu düşünürsek, metabolizma yeteneklerimizi hafife almış oluruz.

Okuma eylemi ile doğrudan ilgili bu işlemler bir yana, daha ötesinde bununla dolaylı olarak ilgili olarak örneğin aynı anda anda soluk alıp veriyor, kollarımızdaki kaslar ile tutma eylemini gerçekleştiriyorsunuz. Sayamayacağımız adette işlem oluyor. Tüm bunlar büyük bir uyum içerisinde işlerken, biri sorduğunda ne yapıyorsun, "kitap okuyorum" ile yaptığımız eylemi anlatabilmiş olduğumuzu sanıyoruz.

Kitap okuma eylemi özünde sadece kitap okumak ile sınırlı olmadığı gibi, tüm diğer eylemlerimiz de o eylemle sınırlı değildir.

Örneğin bir otomobilden yola çıkarsak, hiçbir otomobil aldığı yakıtın tamamını sizin ilerlemeniz için harcayamaz. Yol aldığınız süre içerisinde, yakıtın büyük bir çoğunluğu aracın ağırlığını taşımak için harcanır. Aynı zamanda, aracınız sahip olduğu donanımları da eskiterek yol almaktadır. İnsan da benzer şekilde yaşamını sürdürmektedir. Kitap okurken, aslında her kelime için 1 sn. yaşlanıyor, her sayfa çevirme sırasında kaslarımızın belki de milyonlarca kez sayfa çevirme yeteneğinin bir tanesini daha tüketmiş olduğumuz pek fark edemiyoruz. İşte bu da aslında insanın "yaşamak" kelimesini kullanımındaki paradoksun kaynağıdır. Esasında insan yaşama eylemini yapamaz, sadece ve sadece saniye saniye kalan vaktini tüketir yani ancak ölebilir.

Yaşıyorum, dediğinde bir kişi neyi ifade etmiş olduğunu elbette biliyoruz. Zira bunu kabullenmiş ve birbirimizi hiç şüphe duymaksızın anlamakta kullanıyoruz. Aslında pratik anlamda yaptığımız şey "Yaşamak" değil, tam aksine aslında bu bir "Yaşlanmak" dır.

Yine kitap okumak eylemine dönersek, birisi size ne yapıyorsun diye sorarsa, kitap okuyorum diyeceğiniz aşikar. Peki kitap okumak yerine müzik dinlediğinizde ne yapıyorsun denildiğinde, "kitap okumuyorum" derseniz sanırım karşınızdaki kişi bu cümlenize anlam veremeyecektir. Asıl olan yüklem ne ise onu söylemeniz beklenir her durumda. Bu mantıkla baktığımız zaman da "Yaşıyorum" kelimesinin anlamsızlığını görmek kolaylaşır, zira insan her geçen saniye aslında "Yaşamıyor", "Yaşlanıyor"dur.

Eğer sayma şansımız olsa idi, bugüne kadar aldığımız nefes sayısı, atacağız adım sayısı ve daha birçok eylem için ölene kadar yapabileceği adeti ve bunun sınırını bilebilirdik. Bu sınır dolduğunda, insanın hayatı son bulacağı için insan ömrünü tam olarak bilebilirdik. Maddenin doğası gereği, her an insan yıpranmaktadır. Aynaya baktığınızda aynı kalıyorsunuz gibi gelebilir ancak bir ilizyondur, gerçekte olan şey saniye saniye kalan ömrünüzü tüketmekte olduğunuzdur. Gözlerin sağlıklı görmeye devam etmesinin, ayaklarınızın sizi taşımasının, kalbinizin sağlıklı şekilde atmaya devam etmesinin hepsinin bir sınırı var. Her saniye o sınıra doğru ilerliyorken, her an yaşlanıyorken, "Yaşıyorum" yerine "Yaşlanıyorum" demek işte bu nedenle yaptığımız eylemi anlatan asıl kelimedir. Zira yaşlanmak kelimesi, yaş almak ifadesinin birleşmesinden meydana geldiği için gerçekten ne yapmakta olduğumuzu söylemiş olmamız için daha kullanışlıdır.

İnsan madem yaşamak yerine yaşlanmaktadır ve madem en nihayetinde kaçınılmaz sonu olan ölümün farkındadır, nasıl olur bu denli önemli bir konuya kafa yormadan yaşlanmaya devam edebiliyor diye hiç düşündünüz mü ? Bunu bir örnekle açıklayalım.

Bir memur, çalıştığı ilde veya ilçede bağlı olduğu bakanlığın tayin etmesi ile görevine devam eder. Bakanlıklar da belirli kurallar doğrultusunda, belirli süre sonra tüm memurların çalışma bölgesini değiştirir ve farklı illere tayin ederler. Bu görevde bulunan kişilerin bu tayin konusu hayatlarında büyük bir öneme sahiptir. Çünkü sonuçta ailesi evi çevresi değişecektir. Şuan bulunduğu yerden ayrılmak bir yana, bilmediği gideceği yeni yerde de nasıl bir hayat onu beklediğini bilmez. Bu belirsizlik onu rahat hissettirmez, tayin olacağı ili araştırır çevreyi öğrenir insanlarını anlamaya çalışır. Bulunduğu yerden ayrılırken de çevresindeki insanlar ile veda etmeyi iyi temenniler ile ayrılmayı ihmal etmez. Daha birçok hazırlık ile doludur bu süreç ve büyük önemi vardır herkes için.

İnsanlığın hayat dediği bu geçici serüvendeki ölüm de aslında aynı şeydir. Yaratıcı'nın tayini ile anne babamız vesilesi ile dünyaya geldik. Vaktimiz dolduğunda da yine aynı şekilde tayinimiz çıkacak ve yer değiştireceğiz. Diğerinin adı tayin, bunun adı ise Ölüm. Birbiri ile bu kadar benzer 2 eylem ise bunlar, ölüm ne yönüyle ayrılıyor ki ondan korkuyoruz? Buraya gelmekten korkmadan buraya geldiysek, buradan gitmekten neden korkalım ki ?

Ölüm, yaptığım benzetmedeki tayin kadar rahatça kabul edilip, konuşulabilen bir olgu hiçbir zaman olmamıştır. Her an başımıza gelebilecek bir şey iken, hep insanlara soğuk gelir ve kimse uzun uzun konuşmayı istemez. Peki siz hiç tayinden korkan memur gördünüz mü?

Tayinden korkan memur olamaz, zira bu onun mesleğinin bir parçasıdır. Bunu kabul eder ve tayinle ilgili hazırlıklarını yaptığı için korkmaz. Peki korkusunu yok eden şey nedir ?

Bir memur sadece tayin edileceğini bilseydi, bunun tek başına olacağını ailesi ile gidemeyeceğini ve ne zaman olacağının asla net olmamasını denkleme katarsanız ve bir de nereye gideceğini bilmediğini eklerseniz, evet dehşete kapılacaktır. Tayin kelimesini duymak dahi istemeyecektir.

Memur bundan hiç korkmaz, çünkü bulunduğu yeri bilir, gideceği yeri de görür araştırır ve gece rahat şekilde uyuyup, tayin gününün gelmesini korkusuzca bekler. Yaşadığı hayatı kökünden değiştirecek bu eylem, bilgi devreye girdiği için belirsizliğini kaybeder ve korku yerini ferahlığa bırakır. Çünkü memur, bulunduğu yerden gideceği yere gitmenin simülasyonunu yapabilme şansına sahiptir. Simüle edebilme imkanı sayesinde tayin onun için korkulacak bir şey olmaktan çıkar.

Peki ya ölümü simule edebilseydik? Gerçekten nereye gideceğimizi görebilseydik, yer değiştirdiğimizde bizi neyin beklediğini bilseydik bu korku olur muydu ? Tabi ki olmazdı, eğer simule edebilseydik...

24 декабря 2022 г. 13:49 0 Отчет Добавить Подписаться
1
Прочтите следующую главу 2. Bölüm

Прокомментируйте

Отправить!
Нет комментариев. Будьте первым!
~

Вы наслаждаетесь чтением?

У вас все ещё остались 2 главы в этой истории.
Чтобы продолжить, пожалуйста, зарегистрируйтесь или войдите. Бесплатно!

Войти через Facebook Войти через Twitter

или используйте обычную регистрационную форму