Ellerim ve ayaklarım sandalyeye sabitlenmiş durumda. Vücudumun hiçbir uzvunu çalıştıramıyorum. Ağzımda bağırmayı bırak konuşmamı bile engelleyecek bir ağızlık var. Gözlerim bazen benimle, bazen onlar da bana ihanet peşinde.
Damarlarımda gezen sıvının etkisiyle baygın bir haldeydim. Arada bir gözlerimi aralayabildiğimde diğer denekleri görebiliyordum. Hepsi birbirinden beter farklı deneylerin kurbanı olmuşlardı. Bizi bir çember oluşturacağımız şekilde oturtmuşlardı. Birbirimizi görmek bu deneyin hangi aşaması ve amacıydı bilmiyorum. Tek bildiğim acı içinde kıvrandığım.
Bana en yakın oturan Michelle Caron sayıklarken acıyla inliyordu. Onun üzerinde yapılan deneylerin yan etkisi ateşini çıkartmıştı. Vücudu normalden çok fazla ısı yayarken kendisi üşüyordu. Ağızlıklarımızı değiştirilirken yalvarmıştı. Vücudunun yaydığı sıcaklıkla demir kelepçeleri de ısıtmıştı. Buz gibi hissettiği tenine kızgın kelepçeler iz bırakıyordu. Bizim için bir şeyler yapabilmeyi çok isterdim. Elimden bir şeyler gelse de bu eski fabrikanın içeride çok başka amaçlar için kullanıldığını söyleyebilsem, insanlara onları büyük bir tehlikenin beklediğini haber verebilsem...
*
Gözlerimi açtığımda nefes nefese olduğumu fark ettim. Yanaklarımdaki ıslaklık rüyamdaki insana çok üzüldüğüm için olsa gerek, ağlamıştım. O kadının yanık izlerini taşıyan kollarını unutamıyorum. Kelepçeler acı veriyor olmalıydı. Bir rüya da olsa kalbime dokunmuştu. Uzun süre etkisinden çıkamayacaktım. Ellerimi başıma koymuş gözlerimi kapatmıştım kendime gelmek için. Gözlerimi sokaktan gelen seslerle açıp başımı kaldırdığımda ise daha büyük bir şok beni bekliyordu. Bir sokak arasında uyanmıştım. Neresiydi burası?
Meydana doğru yürürken şaşkındım. İnsanlar telaşla oradan oraya koşturuyordu. Herkes bir şeyler anlatıyordu ama kafam çok karışmıştı. Buraya nasıl geldiğimi anlayamadım. Hemen önümden geçen kamera ve onun çektiği muhabirle bir haberin ortasına düştüğümü kavramıştım.
"Dün gece iki sularında uyurgezer sürüleri tespit edildi. İnsanlar hep birlikte gecenin bir yarısı adeta zombi sürüsü gibi tek bir yöne doğru gittiler. Fakat gece dört gibi uyurgezerlerin farklı noktalara dağıldığı gözlemlendi ve bu işin sırrı çözülemedi. İşte meydanda uyananlardan biri daha. Hanımefendi, nasıl hissediyorsunuz, bizimle paylaşır mısınız?"
Benim üstüme mikrofonla yürüyüp etrafımı sardıklarında korkmuştum. "Ben... Hatırlamıyorum."
"İşte gördüğünüz gibi durumu büyük bir gizem haline getiren olaylardan biri de uyurgezerlerin uyanınca hiçbir şey hatırlamaması. Niçin birlik olup yürüyüş yaptıklarını bilmiyorlar."
Kadın kameraya dönüp konuşunca fırsattan istifade geri geri gidip koşmaya başladım. Bazı insanlar sokak köşelerinde yeni uyanıyordu, bazıları çoktan uyanmış şaşkınca etrafa bakıyordu. Bazıları da... "Ah! Çok özür dilerim ben görmedim sizi!" İşte bazıları da benim gibi bir felaketin ortasına uyandığı için kaçıyordu.
"Afedersiniz. Asıl ben özür dilerim. Ben... Şey. Her şey çok karışık..."dedi ve cümleyi tamamlayamayınca parmaklarıyla burun kemerini sıkıp gözlerini yumdu.
"Kesinlikle. Neler oluyor anlamıyorum. Evdeydim ben. Televizyon karşısında uyuyakalmıştım. Uyanınca bütün insanlar üstüme geldi ve nasıl dışarı çıktığımı bile anlamadım."
Hızlı bir şekilde içimden gelenleri yabancı adama dökünce hiç garipsemeden o da üzerine ekledi.
"Evet!"dedi omuz silkerek. "Benim uyurgezerliğim bile yoktur." Onu başımla onayladığımda etrafımızdaki karmaşaya bakındık. Cevabı orada bulamayınca gözlerimiz tekrar kesişmişti.
"Bu nasıl mümkün olabilir ki?"
"Yani beyni ele geçiren radyoaktif dalgalar falan denemiş olmasınlar. Ne bileyim, dünya değişiyor ve sadece aklımdan geçirdiğim bir düşünceyi aynı gün içersinde teknoloji karşıma çıkarabiliyor."
Güldü. Bir an ben de gülsem de endişeden devam edemedim. Çünkü şaka diyip geçemeyeceğimiz kadar gerçeklik payı vardı. Özür diledi. "Yanlış anlama. Saçma bulmadım. Ben de severim bilim kurgu falan ama... Bunun teknolojik bir şey olduğunu düşünmen..."
"Sen ne düşünüyorsun?"
Daha adını bile bilmediğim adamla saygı sınırını aşmış sen diye hitap etmeye başlamıştım.
"Salgın olabileceğini de düşünüyorlar."diye fısıldadı.
"Böyle, beyni etkileyen bir salgın yine teknolojinin işi değil midir?"dedim. Başını salladı. Oluru vardı dediklerimin.
"Her neyse. Böyle bir durum pek alışılmamış bir şey ama hayatımıza devam etmemizi engeller mi?"
"Alışılmamış bir şey olduğunu kabul ediyorsak tekrarlanmayacağını bilemeyiz."
"Yarın da sokak ortasında uyanmak istemiyorum. Kapkaça maruz kalmayacağımın garantisi yok."dedi dertli bir şekilde iç çekerek.
*
-Bir gün sonra-
"Uzmanların açıklamalarına göre uyurgezerlerin bilincini açacak herhangi bir dış etken olmasaydı gidecekleri hedefi öğrenebilirdik. Ne yazık ki bu çok zor. Dünyada çok fazla kötü niyetli insan var ve dün gece tekrarlanan uyurgezer sürüsünde bir vatandaşımız en korunmasız halinde soyguna uğradı."
Yine mi bu muhabir ya? Elimi yüzüme gelen güneşe siper edip yerimde kıvranarak gözlerimi açtım. Çığlık atarak son anda parmaklıklara tutunduğumda bugünkü uyandığım yerin yangın merdiveni kıyısı olduğunu görmüştüm. Kalbim ağzımda aşağı iniş yolu bulmuştum. Dünkü tanıdık adamla gözgöze geldiğimizde ikimiz de durumu kabullenmiştik.
"Ben de tam sen neredesin diyordum."
"Bu kadar insanın aynı durumu yaşaması normal değil. Bu kadar insan bunu yaşarken bazılarının soygun yapabilmesi de..."dediğimde güldü.
"Konuya dalışını sevdim."
"Ortak yönümüz ne? Biz aynı durumu paylaşırken o soyguncuların bizden farkı ne?"
"Mantıklı bir bakış açısı. Fakat bunca uzmanın yapamadığını biz nasıl yapacağız?"
"Bundan kurtulmak istiyor musun? O halde kendini aciz görmeyi bırak."
"Sadece ikimizin çözebileceğine inancın tam yani?"
"Uzatma da kendini anlatmaya başla. Ortak nokta bulduğumuzda söyleyeceğim."
"Cemal. Otuz yaşındayım, eşimi hamileyken kaybettim, dulum. Buldun mu ortak nokta sayın çokbilmiş hanımefendi?"
Kozmopolit bir ülkeydik fakat o adını söyleyene dek görünüşünden Türk olduğunu pek belli etmiyordu.
Kaşlarımı kaldırıp onun ifadesini taklit ettim. "Hayır, söylediklerin bir yana ben senin gibi her emre itaat etmem."
Önden yürümeye başladığımda arkamdan söyleniyordu. Bana hemen kendini tanıtmış olmasına pişmandı. Amacım onunla tanışmak olsa da işe yaramaz bilgiler ve itaatkâr karakteri sebebiyle önemli bir detay bulamamıştım. Diğer insanlara sormak da aklıma geldi ama herkese adımı söyleyerek ne kadar sürede ortak yön bulacaktık ki?
Bir genç bağırarak insanlara dokunup koşturuyordu. Bana da geldiğinde ne yapacağımı şaşırdım.
"Un fabrikasına nasıl gidebilirim?"
"Un mu? Ne alaka?"
"Siz görmediniz mi?"dediğinde çok şaşırmıştı. "Neyi?"
"Yardıma ihtiyaçları var. Onları kelepçelediler. Yakan kelepçeleri var."dediğinde derin düşüncelerde kaybolmuş ve kendimden geçmiştim. Cemal yanıma gelip beni adamın elinden kurtardığında genç adam söylenmeye devam ediyordu.
"Kaçırdılar. Zulmediyorlar. Zarar veriyorlar. Bizden yardım dileniyorlar. Merhametimize inandılar."
"Kim?"dedi Cemal.
"Gençler, çocuklar ve kayıplar. Hepsi bize ulaştılar ama kimsecikler inanmadılar."
"Dalga mı geçiyorsun kardeşim bir durup düzgünce anlatsana!"dediğinde Cemal'i çekip delikanlıyı tuttum.
"Hadi bana kızgın kelepçeleri anlat."
"Gördüm. Kimse bana inanmıyor. Habercilere söyledim ama yardım etmediler. Kelepçeler ateş saçıyor. Hepsini yakacaklar."
"Kelepçeyi takan kızı da gördün mü?"dediğimde Cemal "Kız olduğunu nereden biliyorsun?"dedi.
Delikanlı hemen bana cevap vermişti "Michelle! Michelle. Onu tanıyor musun?" Başımı salladığımda ona inandığım için çok mutluydu.
"Bu yarım akıllıyı mı dinleyeceksin?"dedi Cemal.
"O yarım akıllı bizden daha çok şey hatırlıyor. Belli ki hafızası tam."dedim göz süzerek.
Telefonumu uyku halindeyken evde bırakmış olmalıyım. Cemal neyseki ricamı kırmamıştı. İnternette Michelle Caron diye aratınca bulduklarımla kaskatı kesildim. Hayatımda ilk defa rüyamda duyduğum bir isim gerçek hayatta bir insana aitti. Üstelik rüyamda gördüğüm kadının ta kendisini internette bulmuştum. Kayıp haberlerinde!
"Ne oldu?"dedi.
Dudaklarımı ısırdım. "Çözdüm."
*
"Tüm vatandaşların, özellikle de uyurgezer madurların beni can kulağıyla dinlemesini rica ediyorum."
Muhabirin mikrofonunu alıp hoparlöre bağlamış ve meydanda yüksek bir yere çıkıp kalabalığı toplamaya çalışmıştık.
"İki gündür tekrarlanan garip olayların çözüldüğünü bildireceğim."
Hatrı sayılır bir kalabalık oluştuğunda derin bir nefes aldım.
"Uyurgezer olan insanların bir ortak noktası daha var. Aynı rüyayı görmek. Bu kadar insan daha önce hiçbir yerde karşısına çıkmamış olan rüyayı aynı anda göremez. O halde bu bir rüya değildi. Bana inanmıyorsanız size sorarım: Neden daha önce böyle bir sağlık sorunumuz olmadığı halde hepimiz uyurgezer olduk? Cevap açık ve net: Bu bir yan etkiydi."
Kalabalıktaki mırıldanmalar gürültüye dönüşürken onları bastırdım. "Birileri bizden yardım istiyor. Lütfen daha fazla detay hatırlamaya çalışın..."
"Michelle Caron. İsim tanıdık geliyor mu?" Kalabalıkta sessizlik olunca bana yardımcı olan delikanlı, yani Chris mikrofona uzandı. "Kelepçeler..."
"Kızgın kelepçeler, sandalyeye bağlanmış insanlar, yardım çığlıkları... Hiçbir şey çağrıştırmıyor mu?"dedim.
"Denekler!"diye bağırdı kalabalıktan biri. Ondan cesaret alan başka biri de "Fabrikada saklanıyorlar."dedi. "Laboratuvar önlükleri hatırlıyorum."dediler. "Ağzılıkla bağlanmışlardı. Zorla alıkoyulduklarına emindim."diye eklendi. "Onları kurtarmak istedim!"dedi bir çocuk. Onunla birlikte kalabalık sustu. Çocuk da mı uyurgezer olmuştu? Bunu beklemiyordum. "Çocuk haklı. Ben de istedim. Rüya olduğunu anlayınca rahatlamıştım ama..."devamını getiremedi yabancı adam. "Ama ben bunun rüya olmadığına inanmıştım."dedi bir kadın. "Çok az bir şey gördüm ama sanki onları hep tanıyordum. Öncesini de sonrasını da."
"Sanki o anı yaşamıştım."diye ekledim.
"Bu nasıl mümkün olabilir?"diye başlayan bir gürültü koptu kalabalıktan. İş karmaşaya dönüşmeden önce el atmalıydım.
"Durun! Bunun nasıl mümkün olabildiğinden daha önemli bir şey var şu an. Onları kurtarmalıyız. Acil olarak!"
"Hadi gidelim! Kimse kimseyi alıkoyamaz. Bu insan haklarına aykırı."
Herkes bana itaat etmiş ve gitmeye hazırdı ki birisi bağırdı. "Bunların sahte olmadığını nereden bileceğiz? Biri aklımızla oynuyorsa inanacak mıyız yani?"
Bu soru ortaya atıldığında bu kadar etkili olabileceğini düşünmemiştim. Herkes salak yerine konulmaktan korktuğu için çoktan vazgeçme eşiğine gelmişlerdi. Oysaki kanıtlarımız vardı, bu bir rüya değildi, unutmamış ve ayrıntısına kadar hatırlıyorduk, tüm insanlar birbirinin görgü tanığıydı. Cemal bile ona inanınca dayanamadım.
"Yeter! Herkese aynı şeyi gösterecek teknolojinin olduğuna inanıyorsunuz ama bu yardım çağrısının gerçek olacağına inanmıyor musunuz? Size inanamıyorum."
Kalabalıkta kısmen sessizleşme olurken bazılarının kararsızlığını hissediyordum. "Oraya gideceğiz! Bunun bir şaka olabileceği riskine rağmen oraya gideceğiz. Çünkü insanlar bizden yardım istediler ve biz de insanız. İnsan kaldıkça da her ihtimale rağmen merhametimizi yaşatacağız. Şimdi soruyorum, kimler benimle?" Kalabalıktan büyük bir gürültüyle destek nidaları yükselince mutluluktan gözlerim yaşarmıştı. Bu nutuk beni de etkilemişti ve son sorumu "Kimler insan?" diye sormak zorunda bırakmadıkları için hâlâ umutluydum.
Ben insanları yardıma çağıramadan bilimcilerin anı manipüle etme deneylerinin başarılı olduğunu öğrenmelerini kaldıramazdım.
Denek 3982. Başarılı sonuçlanan tek deney. Oradan kaçmayı başarabilen tek denek. Önce zihin korumasını aşabildiğim laborantın zihnine girerek serbest kalmış, amaçlarını öğrenmiştim. Anıları manipüle edecek güce erişirlerse insanları kolaylıkla kandırıp yönetebilirlerdi. Aklına gelebilecek her türlü şeyi yaptırabilirlerdi. Deneyleri bu kadar korkunç yapan insanların, başarılı olunca yapabilecekleri önü alınamayacak derece korkunçtu. İnsanlığını çoktan kaybetmiş insanlar diğerlerini istediği gibi yönetebilmek için insanlıklarını elinden almak istediler. Farklı yollar denediler ama en sonunda zihin hazinemiz, anılarımıza göz diktiler.
Diğer insanlara anılarımı uyku halindeyken aktarmıştım. Bilinçleri açılmasaydı uyurgezer olarak fabrikaya kadar geleceklerdi. Fakat dikkatleri dağılmıştı ve uyandıklarında anıları hatırlamak, rüyadan ayırmak gerekmişti.
Bilimciler benim bedenimin peşine düşeceklerdi, bense insanların anılarında yaşayarak kaçacaktım. Kimsenin aklına bir adamı bir kadının bedeninde aramak gelmezdi.
Her şeye rağmen insanlığımı kaybetmedim. Arkadaşlarımı da şimdi kurtaracaktım.
_____
Yarışmaya katılmak için yazdığım tek bölümlük bir kurgudur. Devamı gelmeyecektir, burada bitiyor.
Rüya Tacirleri kitabının geçtiği gelecek evreni. Read more about Rüya Tacirleri.
Thank you for reading!
We can keep Inkspired for free by displaying Ads to our visitors. Please, support us by whitelisting or deactivating the AdBlocker.
After doing it, please reload the website to continue using Inkspired normally.