erhanodabasi Erhan Odabaşı

Murat ve Ali adındaki iki arkadaşın yeşiliklerle dolu bir parktaki ufak anısı.


Kurzgeschichten Alles öffentlich.

#ask #sevgi #romantik #romantizm
Kurzgeschichte
2
2.7k ABRUFE
Abgeschlossen
Lesezeit
AA Teilen

Bir Papatya Düşün

Aşkı bir güle benzeten insanları kıskanıyorum. Aşkın, dikenleriyle incittiği gibi yapraklarıyla insanı sevgiye boğabileceğini düşünüyorlar. Konu aşk olunca dikenlerin incitmesi sabittir. Öbür yandan yaprakların herkese karşı sevgi dolu olduğu söylenemez. Kıskanıyorum çünkü aşk benim için acı veren fakat öldürmeyen bir zehir, affedilmez bir günah ya da bütün yaprakları koparılmış bir papatyadan farklı değil. Aşk benim için bir zehir çünkü her aşık olduğumda sebebi belirsiz sancılar başlıyor yüreğimde. Aşık olmak kendime karşı işlediğim en büyük günah çünkü işin sonunda yalnızca kendimi yaralıyorum ve yalnızca kendi kanadımı kırıyorum. Aşk benim için bütün yaprakları koparılmış bir papatya çünkü ne yaparsam yapayım daima bir şey eksik kalıyor.


Aşk meselesine mesafeli olmam ve aşık olmaktan kaçmaya çalışmam doğal mı? Bilmiyorum. Gerçeği söylemek gerekirse doğal olmadığının farkında olsam bile bu hiçbir şeyi değiştirmez. Aşık olmaktan kaçıyor olmam maalesef kalbimi duygusuz hale getirmiyor. Yüreğimin içi, nazi dönemi toplama kampları kadar kalabalık. Her ne kadar insanlara bağlanmaktan kaçınmaya özen göstersem bile kişiliğim fazla masum. Her zaman bağlanacak birini bulmayı başarabiliyor kalbim.


"Hadi be oğlum! Ne bekliyorsun hâlâ?" dedi Ali sırıtarak.


"Vazgeçtim diyorum Ali, vazgeçtim." derken sesim gergin bir tonda çıktı.


"Ben hayırı bir cevap olarak kabul etmem. Bunu sen herkesten daha iyi bilirsin."


Ali çok enerjik biriydi. Onun herhangi bir günde harcadığı enerjiyle bir şehir bütün bir ay idare edebilirdi. Koyu kahverengi gözlerinin teskin edici bir özelliği vardı. Bu iki iri gözün içindeki parıltıyı başka birinin gözlerinde göremezdiniz. Gözleri gibi saçları da kahverengiydi. Saçları dalgalar halinde kafasından fışkırıyordu. Bir tarağın o karmakarışık saçların içine daldığını hayal etmeye çalışmak bile çok zordu. Boyu ortalamanın biraz üzerindeydi. Çelimsiz bedenine tahmin edilemez bir çeviklik hakimdi. Bakımsız saçları ve çelimsiz bedenine rağmen Ali yakışıklı biriydi. Kadınların gözdesi olduğu söylenemezdi elbette fakat ona hayran olan kişilerin sayısı da pek azımsanacak türden değildi. Kırmızı ve beyaz renkte ekoseli, bol bir gömlek giyiyordu. Mavi kot pantalonu dar kesimdi. Beyaz ayakkabılarının tabanı Ali'nin çok hareketli bir yaşantıya sahip olduğunu gösteriyordu. En ufak bir kemere sahip olmayan burnunun üzerine oval çerçeveli zarif bir gözlük kondurulmuştu.


"Bu bir cevap sana borcum olsun mu? Çünkü benim üzerimde verecek bir cevap bile kalmadı."


Ali hafif bir tebessümle cümleme karşılık verdi. Var ile yok arası bir tebessümdü bu tebessüm.


"Murat senin borç limitin dolalı çok oluyor. Bu sefer nakit ödemek zorundasın. Haydi iş başına." dedi bankta oturan kızı işaret ederek.


Elinde ince bir romanla bankta oturan o kız, bizim burada olma sebebimizdi. Ali burada beni onun yanına gönderebilmek için kıvranırken o her şeyden habersiz güvercinleri besliyordu. Düz kumral saçları beline kadar uzanıyordu. Zeytin yeşili gözlere sahipti. Güvercinlere yem atışı, romanı hafifçe kavrayışı, parkta önünden geçen köpeklere gülümseyerek bakışı... Her şeyi beni kalın zincirlerle ona bağlıyordu. Bir türlü aklımdan çıkaramıyordum onu. Bu sadece bir yaz aşkı olamazdı. Yalnızca bir mevsim sürecek bir aşk insanı bu kadar etkileyemezdi. Bu benim hayatımın aşkı olmalıydı. Evet, başka bir şey düşünülemezdi. Bu kız kesinlikle hayatımın aşkı olmalıydı.


Saçları bağlı değildi. Özgür bir şekilde rüzgarda savruluyordu. Onun kişiliği hakkında hiçbir fikri olmayan biri bile sadece o saçların savruluşuna bakarak onun bir melek olduğunu anlayabilirdi. Gözlerinde herhangi bir yorgunluk belirtisi yoktu. Beyaz bir yazlık elbise giyiyordu. Hareketlerinde huzurlu bir neşe vardı. Hayatının her saniyesinden zevk aldığı her halinden anlaşılıyordu. Bazen önünden yürüyüşe çıkmış bir köpek ve sahibi geçerken güvercinleri beslemeyi bırakıyordu. Bir süre sahibiyle sohbet ederken köpeği seviyor sonra güvercinleri beslemeye devam ediyordu.


İşte tam karşımdaydı. Elini kese kağıdına sokuyor ve aldığı yemleri usulca güvercinlere atıyordu. Yanına gitmeye karar verdiğim takdirde ona ulaşmam en fazla birkaç saniyemi alırdı ancak hareket edemiyordum. Hayatımın aşkı olduğunu düşündüğüm kız bana ne kadar da yakındı.


"Haydi! Murat, haydi diyorum!" dedi Ali bir yandan beni dürterken.


"Tamam, gideceğim ama biraz zaman ver."


"Daha ne kadar zamana ihtiyacın var. Haftalar oluyor ama onunla gidip tek kelime konuşamadın."


"Onunla er ya da geç konuşacağım. Sadece henüz uygun zaman değil."


"Off, Murat. Bari yaratıcı bir bahane uydur."


Parkın ortasında öylece dikiliyorduk. Çevredeki bazı insanların bizi izlediğini farkedince hemen yandaki banka oturdum. Ali de hemen yanıma oturdu. Park hafta sonu olması sebebiyle normalde olduğundan daha kalabalıktı. Ağaçlar beşer metre arayla koşu yolunun yanlarına dikilmişti. Çocuklar çimenlerin üzerinde oyunlar oynuyordu. Cıvıltıları dünyadaki bütün nefrete inat gökyüzünü dolduruyordu. Sarman bir kedi Murat ve Ali'nin oturduğu bankın kenarına kıvrılmış uyuyordu. Bu park şehrin karmaşasının ortasında yeşil bir noktaydı.


Elimde bir demet çiçek vardı. Görenleri büyüleyecek özelliklerden mahrum kalmış, sıradan çiçeklerdi bunlar. Kırmızı, sarı, mavi... Pekçok renk bu demetin içerisinde mevcuttu. Bu çiçek demeti içimdeki çelişki ve çatışmaları ifade etmek için elime tutuşturulmuştu sanki. Bu çiçekleri birkaç saat önce Ali ile birlikte mezarlıktan çalmıştık. Gerçeği söylemek gerekirse çalmıştık demeyi bile doğru bulmuyordum. Bence bu çiçekler ölü insanların bana, yani çilekeş bir aşığa, armağanıydı.


"Murat, daha ne kadar oyalanacaksın. Haftalardır o kıza aşıksın fakat gidip adını bile öğrenmedin. Hergün onlarca papatyanın yapraklarını koparıyorsun ona olan sevginden."


Kızın yanına gitmek istiyordum. Onun yanına gitmeyi dünyadaki her şeyden daha çok istiyordum. Ama bir yandan korkuyordum. Neden korktuğumu bilmiyordum ama korkuyordum. İçimde sebebini bilmediğim bir çekinceler bütünü vardı.


Bütün cesaretimi birkaç saniye için toparladım. Yavaşca ayağa kalktım. Adımlarım bilinçsiz bir şekilde kızın oturduğu banka doğru yöneldi. Birinci adım, ikinci adım, üçüncü adım derken onun yalnızca birkaç metre uzağına kadar geldim. Yerde önceki gün yağan yağmurdan kalan bir su birikintisi vardı. Bu su birikintisinde bir an için kendi yansımamı gördüm. Dağınık saçlar, tedirgin gözler, kemerli bir burun, bakımsız kalmış seyrek sakallar, cılız bir beden ve bacaklarda hafif bir titreme.


Hayır... Olmaz, hayır. Henüz hazır değildim. Gerisin geri Ali'nin yanına döndüm. Hemen yanına oturdum. Elimdeki çiçek demetine baktım. Demetin tam ortasında bir papatya vardı. Papatyayı usulca demetin içinden çıkardım ve geri kalan çiçekleri bir kenara attım.


Bir daha nefes alamayacakmışım gibi derin bir nefes aldım ve ardından aldığım bu nefesi acele etmeden, yavaş yavaş geri verdim. Kalp ritmim hızlanmıştı. Bir tavşanla yarışıyormuş gibi hızlı atmaya başlamıştı kalbim. Aradan biraz süre geçti ve sakinleştim. Yavaşça bana şefkatle bakmakta olan Ali'ye döndüm.


"Dünyadaki bütün papatyalar tükendiği zaman belki onunla konuşurum." dedim biraz da alay içeren bir sesle.


Başımı önüme eğdim. Papatya ile uzun uzun bakıştık. Benden af diliyor gibiydi. Ama artık çok geçti. Hakim papatyaya ölüm cezası vermişti bir kere. Bu karardan dönüş olmazdı. Yavaşça ilk beyaz yaprağı kopardım. Seviyor, sevmiyor, seviyor, sevmiyor...

18. April 2023 08:13 1 Bericht Einbetten Follow einer Story
5
Das Ende

Über den Autor

Kommentiere etwas

Post!
Didar Saparov Didar Saparov
Dünyanın en büyük zaman hırsızı kararsızlıkmış) ve bunu iyi yansıtmışsınız)
May 18, 2023, 16:56
~

Verwandte Stories